25 Ekim 2022 Salı

1. Cilt Videoları Hakkında – SORULARINIZ ve CEVAPLARI

 

1. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 1a

Soru: hocam heze ye tanımlı dedik. “Bu faydalı bir ilimdir” cümlesinde faydalı derken nefiün sonunda dammetan var. belisiz yapmaz mı?

Cevap: Arapça’da standart cümle mübteda ve haberden oluşur. Mübteda marife, haber de nekiredir. Zaten cümle,  tanımlı olmayan bir şeyi tanımlı bir şeye bir hüküm oluşturacak şekilde bağlamaktan ibarettir. “Ben bir öğretmenim” dediğimde, “Beni tanıyorsun, öğretmen de bir meslek adıdır. İşte o mesleği benimle kafanda bağla.” demiş oluyoruz. “Haza” ism-i işarettir. Kural gereği bütün ism-i işaretler marifedir. Yani tanımlıdır. “Bir ilim” tanımsızdır. “Faydalı” eklediğimizde yine tanımsız ama sıfatlı tanımsız olur. “Faydalı bir ilim” genel kavramını, tanıdığımız bir şey olan “BU”na atfetmiş oluyoruz.

Soru: Hayırlı çalışmalar hocamm.  Mesela Haža beytün diyorsunuz. Bu evdir anlamında. Ama siz orada bu bir evdir diyorsunuz. Sondaki çift ötre bir anlamını getiriyor ise ‘dir’ kelimesi nereden geliyor?

Cevap: Sevgili Kardeşim, Normalde Türkçe’de hüküm anlamını “dir” ekiyle veriyoruz. İngilizcede de adına “copula” denilen “am, is, are” ile bu anlam veriliyor. Araştırdığınız zaman birçok kaynakta Arapça’da bu anlamı veren bir cümle ögesi olmadığını göreceksiniz. Ne var ki işin aslı Arapça’da bunun sağlanma yönteminin nekirelik ve marifelik yoluyla olduğudur. Yani, önce marife sonra nekire bir kelime geldiğinde Arap zihni bunu sırasıyla mübteda ve haber olarak anlar ve hemen hüküm anlamı bu zihinde oluşur. İki nekire ya da iki marife yan yana geldiğinde bunu da sıfat tamlaması olarak anlar örneğin, ama hüküm anlamı çıkmaz.

Soru: 21:19 İşaret ismi ma’rife tanımlı olarak sayılır diyorsunuz fakat, örneğin “hâzâ beytun” diyoruz. ”Beytun” kelimesi, ma’rife değil ki?

Cevap İsm-i işaretler marifedir. Yani “HAZA” marifedir.

Soru: Merak ettiğim bir şeyi sormak istiyorum OĞUL kelimesinin çoğulu olan EBNEEÜ GAYRİ MUNSARİF İKEN KALEM KELİMESİN ÇOGULU OLUP AYNI KALIPTAN GELEN EKLAAMUN NİÇİN GARİ MUNSARİF DEGİL?

Sözünü ettiğiniz kelime gayr-ı munsarıf değildir. Ef’âlu vezni bir gayr-ı munsarıf vezni değildir. Bu vezindeymiş gibi görünen mesela EŞYÂU kelimesi gayr-ı munsarıftır. O da Aslında gayrımunsarıf bir vezin olan EF’İLÂU vezninden EŞYİÂU iken dönüşüme uğramıştır. Yani EKLÂMUN kelimesi de gayrımunsarıf değildir.

2. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 1b

Soru: Elimdeki kitapta 7:00deki kelimeler ve 12:51‘deki bölümün bir kısmı harekelendirilmiş. Ayrıca 11:24‘te men hâzâ yazmasına rağmen elimdeki kitapta mâ haza yazıyor. Ravza yayınlarının yayınladığı kitap. Neden böyle farklı?

Cevap: Kitap boyunca bu tarz farklılıklara rastlayacaksınız. Yarım asırdan fazla zamandır dünyanın her yerinde basılan bir kitapta böyle farklılıklar oluyor. Fakat hiçbiri hayati farklılıklar değil. Onlara takılmayın.

3. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 2

4. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 3

Soru: Hani belirlilik takısı tenvini düşürüyordu. Neden calisun da düşmedi?

Cevap: Belirlilik takısı da tenvin de isme hastır. İsimlerin başında el varsa sonunda tenvin olmaz. Sonunda tenvin varsa başında el olmaz. İkisi birden olmaz demektir. Ya calisun olur ya da elcalisu olur.

Soru: EL takısı varsa tenvin yok,tenvin varsa EL yok demedik mi?

Cevap: Demiştik, evet.

Soru: Hocam ismi işaretler marife değilmiydi ben mi yanlış hatırlıyorum el takısı ile arasındaki fark nedir?

Cevap: İsm-i işaretler marifedir, evet. El takısı alan kelimeler de marifedir.

Hocam 2.17 oraya bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız هذا طبيب

Mehmet Bey, orada belirtisiz olan doktordur, HAZA değildir. İsm-i işaretler belirtilidir. İsim cümlelerinin en temel hali budur zaten. Belirtili bir mütedayı (HAZA) belirtisiz bir haberle (TABİBUN) birleştirirler.

Soru: Selamun aleykum, emeklerinizden dolayı teşekkür ederim, Allah razı olsun. Yalnız bu videonun en sonunda yer alan kelimelerin anlamlarını söylememiş hocamız. Onları nasıl öğrenebiliriz?

Cevap: Aleyküm Selam, sözünü ettiğiniz bölümde aslında istenen şemsi ve kameri harflerin öğrenilmesidir. Kelimelerin anlamını bilmek o kadar önemli değidir. Yine de sizin için ilgili bölümde bir düzenleme yaptım, umarım beğenirsiniz…

Soru: CALİSUNA oturmakta diyebilirmiyiz.? bence en mantıklı hali buda fiil halini yitirip haber oluyor gibi geldi.vagif ayakta calisun oturmakta

Cevap: Sevgili Özkan Bey, Yaptığınız tercüme çok yerinde olmuş. Ben genelde “oturur vaziyette” ifadesini kullanırdım. Ancak sizin tercümeniz nasıl aklıma gelmedi bilemiyorum. Bundan sonra müsaadeniz olursa ben de bunu kullanayım. Sevgiler…

Soru: Öncelikle verdiğiniz emek için teşekkür ederiz. Kafama takılan bir soru var. Burada kullandığımız isimler sonuna hareke almaya müsait. Örneğin ” مسجِد ” kelimesinin sonuna ötre ekleyerek, ال takısı ile beraber cümle kurabiliyoruz ama mesela ben “Mazi eskidir” demek istiyorum. Mazi kelimesinin orjinalinde sonunda uzatma var zaten. ” ماضي “. Nasıl ötre ekleyeceğimi anlayamadım. “Madiyyu” gibi mi olacak,  yoksa böyle mi kalacak yardımcı olabilir misiniz?

Mazi kelimesinin sonunda tek ye vardır. Böyle olan isimlere ism-i menkus denir. Özelliği sonundaki ye nin düşmeye meyilli olmasıdır. Sonuna hiç ötre almaz. Başına el gelirse “el-mâdî” olur. Gelmezse de “Mâdin” olur.

 

Soru: Hocam öncelikle emeğiniz için çok teşekkür ederim. Son derece faydalı. Ancak aklıma bir şey takıldı. Daha önceki bir dersinizde İşaret ismi ma’rife olarak sayılır demiştiniz. https://youtu.be/P2adPg9M5kU?list=PLuf0KkaRfflvxi6ghvey5Qk90XvM-b8v4&t=1277 bakın bu dakikada. Şu anda işaret ismiyle gösterilen bir şeye nekre dediniz. Kafam karıştı. Kusuruma bakmayın, öğrenmeye çalışıyorum. Selamlar.

Cevap: İsm-i işaretin kendisi marifedir. İşaret ettiği şey haber konumunda ise nekire olur. Bedel konumunda ise ise marife olur.

 

Soru: Hocam bu konuda cok önemli olan mübteda’nın gayr-i akil çoğul olduğu durumda haber’in müfred müennes olması özelliğini vermemişsiniz.

Cevap: Sevgili Emine Hanım,İlginize teşekkür ederim. Bahsini ettiğiniz konu isim cümlelerine, dolayısıyla da mübteda ve habere has bir özellik değildir. Gayr-i âkil çoğulların olduğu yerde sadece haber değil, mesela sıfat da müfred müennes olur. Gayr-i akil çoğulların müfred müennes gibi cümlede muamele görmesi mevzu bahistir.  Muhterem müellif tarafından bu konunun birinci cildin 16. dersinde (https://youtu.be/vPKw8FIVgR8?list=PLuf0KkaRfflvxi6ghvey5Qk90XvM-b8v4)  işlenmesi uygun görülmüştür. Biz de bahsini ettiğiniz konuyu orada işledik. Çünkü bir kitap takip ediyoruz. Mübteda ve haber ile ilgili sadece bahsettiğiniz konu değil, gramer kitaplarında çok sayıda husus vardır ki biz buraya koymadık. Çünkü gramer kitapları Arapça’ya tamamen vakıf kişilere hitap edecek şekilde hazırlanır. Bizse daha Arapça’yı öğretmeye yeni başlıyoruz. Evet yüzeysel anlatıyoruz, çünkü daha yüzeydeyiz. Sonraki derslerde adım adım konuların derinleştiğini göreceksiniz.

 

5. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 4

 

Soru: 23:29 da isim ile basladigi için isim cümlesi diyemiyor muyuz hocam. Normalde namaz kıldı kelimesi başa gelmesi gerekmez miydi ?

Cevap: Kubra Hanım, bu cümle isimle başladığı için isim cümlesidir. Fiille de başlatabilirdik. O zaman da fiil cümlesi derdik. Bu örnekte asıl anlatılmak istenen bir ismi nasıl tanırız konusudur.

 

Soru: 4:26 Hocam haberin nekra olması gerekmiyor mu, neden el-beyti kullanılmış, neden fî beyti kullanılmamış?

Cevap: Burada el-beyti’yi değil, fi+el-beyti’yi haber olarak görmeniz gerekiyor. Bu grup halinde haber. Haberin nekra olması şart değil aslında. Nekra olmadığı durumları da ileride göreceksiniz. İsim cümlesinin temel halidir marife mübteda ve nekra haber. Ama şart değil. Harf-i cer ile isim birlikte haber olabilir. İsim marife olabilir. Haber çeşitlerini ve cümle yapılarını öğrendikçe bu çeşitliliğin farkına varacaksınız.

 

Soru: Hocam Allah razı olsun  خدجة ğayri munsarifsonu damme olarak okuduk  خالد neden sonu tenvinli okuduk. Açıklar mısınız?

Cevap: Halid ismi gayrı munsarıf değildir Muhammet Bey. Sadece dişi özel isimler gayrı munsarıftır.

 

Soru: ف البيت haber niçin el takısı almış?

Cevap: Nebahat Hanım burada sadece el-beyt değil, “fi’l-beyt” ikilisi yani car-mecrur ikilisi birlikte haberdir. Haberin böyle olmasına izin vardır. Aslında haber tek başına da eliflamlı gelebilir. Cümlenin en genel halinde sizin de söylediğiniz gibi haberin eliflamsız olmasını bekleriz. Ama öyle olmadığı örnekleri de zaman içinde öğreneceksiniz. Şimdilik aklınızda en temel cümle yapısında “mübteda marife, haber nekre” olarak kalsın. Böyle olmayabileceğini de bilin…

Soru: Selamunaleyküm, hocam. Fâil genelde fiilden sonra gelmeli, peki neden 23:15‘te Muhammed kelimesi sallâ’dan önce gelmiş? Teşekkür ederim.

Cevap: Aleyküm selam kardeşim. Fail fiilden sonra gelir, fiilden önce geldiğinde artık isim cümlesi olduğundan adı fail değil mübteda olur. Fiil de haber olur. Yani artık cümle ögeleri açısından başka bir şeyden bahsetmeye başlarız. İleriki derslerde çok üzerinde duracağımızdan bunları daha iyi anlayacaksınız.

 

Soru: ١٠   masanın üzerindeki  nedir sorusuna cevap olarak o kitaptır yazdım burda kitap masanın üzerindedir yazıyor hangisi doğru acaba?

Cevap: Nebahat Hanım, “Mâzâ ale’l mektebi?” cümlesini “Ne masanın üzerindedir?” şeklinde çevirip cevabında da “El-kitabu ale’l mektebi.” (Kitap masanın üzerindedir) diye cevap verebiliriz. Burada birçok dilde olduğu gibi en doğru cevaplandırma cümle yapısını bozmadan “soru kelimesinin olduğu yere” cevabı söylemektir. Bu da cevabın “MAZA”nın olduğu yere gelmesi demektir. Fakat farklı cevaplar da verilebilir. Mesela “Alel mektebi kitabun.” (Masanın üstünde bir kitap vardır.) ya da “Huve kitabun.” (O bir kitaptır.) gibi..

 

Soru: Hocam sonunda tai merbuta olan isimlerin tamamı gayri munsarif mıdır?

Cevap: Yalnızca özel isimler Ömer Bey.

 

Soru: Arapça’da eğer cümlemizin sonundaki kelimenin sonu iki üstünlü olursa, okuyuşta nasıl duracağız? Yani sizden gördüğüm kadarıyla cezmliyoruz eğer sona gelirsek, ama mesela sondaki kelime ” غالِباً ” (ğâliben) şeklinde olursa, Kur’an okurken yaptığımız gibi “Ğâlibee” diyerek uzatarak mı duracağız cümle sonunda? Teşekkür ederim.

Cevap: Evet Emre Bey, cümle sonuna gelen iki üstünlü kelime uzun elifle okunuyor. Türkçemize de geçmiş zaten “galiba” diyoruz. “Galiben” demiyoruz.

 

Soru: Esselamu aleyküm, öncelikle hocamızın ellerine yüreğine sağlık. Bize harika biz hizmet sunuyor.. 10.33 dakikasında bir sorum olacak. Sonunda “kapalı te” olan kelimelerin, veya kadın ismi olan kelimelerin sonuna tenvin ve kesre gelemez diye öğrendik bu derste. Fakat bakıyorum şimdi 10.33’deki örneğe, “Hiye  fil ğurfeti” diyoruz. “Ğurfeti” kelimesinin sonunda kesre var. “غرفة” kelimesinin sonunda kapalı te vardır, yani dişi bir kelimedir. Nasıl olur da “kesre” alır sonuna? O açıdan kafam karıştı. Bir kaç slayt sonra yazana göre “fetha” alması gerekir ve “Hiye fil ğurfete” dememiz gerekir diye düşünmüştüm.. Yardımcı olabilir misiniz? Teşekkürler!

Cevap: Emre Bey, kastımız dişilik taşıyan özel isimlerdir. Gayrı munsarıf isimler tenvin ve esre almazlar. Dişilik taşıyan özel isimler de gayr-i munsarıf olan isimlerdendir. Bunun dışında bazı vezinlerdeki isimler (fa’lânu, fu’alu gibi) , yabancı isimler … vs. de gayrı munsarıftır.

 

Soru: Hocam bu dersde gayrı munsarıfdan bahsettiniz, müennes lerden bahsettiniz.

3 çeşit müenneslik alameti var ve bunlar gayrı munsatıf oluyor. Lafzı müennes de yuvarlak te geldigi için gayrı munsarıf olmuştur dediniz. Peki saatün şeceretün kelimeleri de gayrı munsarıftır diyebilirmiyiz? Müenneslik alameti yuvarlak te var. Bir de gayrı munsarıfın kelime manası nedir?

Cevap: Gayr-ı Munsarıf: Değişime uğramayan demek. Aslında hiç uğramıyor değil, fakat sıradan bir ismin uğradığı değişimlerden, tenvin ve esre almayı yapmadığı için bu isim verilmiş.

 

Soru: Harfi cer’lerin kendisinden sonra gelen isimleri cer ettiklerini öğrendik. Peki harf_i cer ile isim arasına işaret zamiri gelirse , ismin sonu yine kesra olur mu? Misal, cümle içindeki ‘şu evin içinde’ ifadesi , …fi zalike’l beyti mi, beytu mu olur? Selamlar, saygılar..

Cevap: Bu güzel sorunuza cevap vermeye çalışayım:  Harf-i cerr ile isim (mecrûr) arasına işaret zamiri gelirse ne olur diye sormuşsunuz. İşaret zamirleri (ism-i işaretler) de birer isimdir. Dolayısıyla harf-i cerler bu isimleri cerreder. Ancak işaret isimleri iki tanesi hariç mebnidir. Yani değişiklikleri üzerlerinde göstermezler. Böyle olduğu durumlarda bu ism-i işarete “mahallen mecrur” denilir.Yani mecrur olacak bir yere gelmiş ama mebni olduğu için bu değişikliği bünyesinde gösterememiş. “Fî zâlike’l-beyti” ifadesinde “beyt” kelimesi “bedel” dir. Zalike’nin bedelidir. Bedel, kendisine bedel olduğu kelimeye her açıdan uyum sağlar. Zalike göstermese de fî sayesinde mecrur olmuştur. Dolayısıyla beyt kelimesi de mecrur olur. Yani beyti mecrur eden FÎ değil, ZÂLİKE’dir. Sevgilerimle.

 

6. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 5

 

Soru: hocam mesela Resulullah’ın mescidinin kapısı deseydik nasıl olurdu? babu mescidi mi olurdu yoksa babu mescidu mü? ya da babul mescidi mi olurdu?

Cevap: babu mescidi Rasulillahi, olurdu.

 

Soru: Dersin 38. Dakikasında gömlek yakında ev uzakta bundan dolayı o soru şekli Beytü men zalike ? Olması gerekmez mi? Teşekkür ederim

Cevap: Burada tabii bir mesafe sınırlaması yok, örneğin kaç metreye kadar haza, kaç metreye kadar zalike diye bir ölçü yok. Tamamen konuşana kalmış. Konuşan uzak görüyorsa zalike kullanabilir.

 

Soru: Hocam, bu derste aklima takilan neden (muzafun) demeniz. Mudafun degilmi? :/ bilen birine sordum Mudafun diyor da… Yoksa dersleriniz gerçekten de çok iyi, kitap olmadan yapıyorum ve önceki arapca derslerinde olmayan şeyleri ögrenme şansım oldu.

Cevap: DAD harfi  genellikle Türkçe’de Z diye telaffuz edilir. Bir tek KADI derken D ile telaffuz ederiz.  KADI ile ASKER birleşince yine Kazasker deriz. Mesela İngilizler Ramadan der, biz Ramazan deriz. ARD demeyiz ARZ deriz. BADI demeyiz BAZI deriz. Yani biz DAD harfini Z diye söyleriz. Gerçekten Z olduğu için değil bizde öyle bir harf olmadığı için. Türkçe’de olmayan bir harf olduğundan öyle diyen de böyle diyen de mazur sayılır.

 

Soru: Hocam muzafun ileyh özel isim değil cins isim olduğunda da harfi tarif almayıp tenvin alabilir mi? Mesela “babul beyti” yerine “babu beytin” denebilir mi? Derste bu şekilde hiç örnek yok, cins isim olan muzafun ileyh’lerin hepsi harfi tarif almış ama eğer kaçırmadıysam “muzafun ileyh olan cins isimler her zaman harfi tarif alır” şeklinde bir kural verdiğinizi göremedim. Bu sebeple aklıma takıldı

Cevap: Evet, muzafun ileyh tenvinli olabilir. Tenvinli olduğu halde marife olan da vardır (kitabu Muhammedin gibi), nekire olan da vardır (babu beytin gibi). Marifeye izafe edilen muzaf marife olur. Nekireye izafe edilen muzaf da nekire olur. Ama her iki durumda da izafet anlamı tahsis eder yani daraltır. Bir yandan da izah açısından genişletir.

 

7. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 6

 

Soru: Hocam evvela Allah razı olsun. Bir sualim var. Sorduğumuz nesnenin cinsiyetini bilmiyorsak ما هذا mı kullanıcaz yoksa ما هذه mi?

Cevap: Cinsiyeti bilmiyorsak HAZA deriz .

 

Soru: Hocam el eb calisun, el ümmü calisetun dediniz. Celese oturuyor fiilinin de dişisi erkeği oluyor mu ?

Cevap: Celese=oturdu fiilinin dişisi =celeset

yeclisu=oturuyor fiilinin dişisi=teclisu

calisun ve calisetun fiil değil, ism-i fail. Bu yüzden Türkçe’ye “oturur vaziyettedir” diye de çevirebiliriz. Ama fiiller 2. ciltle birlikte anlatılmaya başlanacak.

 

Soru: 30.55’te, “Lillahil meşrigu vel mağribu” dedik. Burada sanıyorum ki, cümle devrik oldu. Çünkü müpteda sonda, haber başta oldu. Şöyle desek daha doğru mu olurdu “El meşrigu vel mağribu lillahi” ?

Cevap: Söylediğiniz şekilde de cümle kurulabilirdi. Fakat Arapça’da vurgu ilk söylenen kelimede olduğu için, “yalnız Allah’a aittir” anlamını böyle veriyoruz. Söylediğiniz gibi söylesek, “yalnız” anlamı kayboluyor.

 

Soru: Selamun aleykum hocam, hazihi müennesler için değil mi? Neden  8.53’te hazihi erkek ismi olan Yasir için kullanılmış.

Cevap: Burada hazihi li-yasirin deniliyor. Müennes bir varlığın kimin olduğu soruluyor. Cevap da Yasir’in olduğu şeklinde veriliyor.

 

Soru: Hocam hazihi seyyarati müdirin dediğimizde müdirin yerine müennes bir kelime kullanmamamızın sebebi nedir? bu konu kafama takıldı. kelimenin tamamı müennes olacak diye bir kaide yok sanırım.

Cevap: Cümlede Hazihi:mubteda; seyyara:haber’dir. Haber mübtedaya cinsiyet açısından uymak durumundadır. Nitekim uymuştur. Ancak müdir kelimesi Seyyara’nın kime ait olduğunu bildiren muzafun ileyhtir. İzafet tamlamasında muzaf ve muzafun ileyhin birbirine cinsiyetçe uyum sağlaması diye bir şart yoktur. İyiki de yoktur. Öyle olsa erkekler araba sahibi olamaz, kadınlar da kalem tutamazdı. İzafet tamlamaları sahiplik belirtirler. Erkekler dişi varlıklara sahip olabilir, dişiler de eril varlıklara sahip olabilir. Bunun için burada cinsiyet uyumu aranmaz…

 

Soru: Hocam 03.35 de çevirirken hata olmamış mı? “Bu nasihat faydalıdır.” mı olacak yoksa “Bu faydalı bir nasihattir.” mi olacak

Cevap: هذه نصيحةٌ نافعةٌ=”Bu faydalı bir nasihattır.”     هذه النصيحةُ نافعةٌ=”Bu nasihat faydalıdır.”

Bu iki cümleyi incelerseniz inşallah farkı anlarsınız. Selametle.

 

Soru: Hocam, 14:25‘te “Hezihi derracetu Enesin” cümlesini soru yaparken soru hemzesini neden direkt hezihi’nin başına değil de “derracetu Enesin” tamlamasının başına getiriyoruz? “Ederracetu Enesin hezihi?” yerine direkt hemzeyi cümle başına alıp “Ehezihi derracetu Enesin” diyerek soru yapamaz mıyız?

Cevap: Her ikisi de doğru. Burada önemli olan neyi vurgulamak istediğiniz. Arapça’da ilk söylenen vurgulu olduğundan neyi vurgulamak isterseniz onu en başa alırsınız.

 

Soru: 9:27 Peki “ilâh” kelimesine “Li” gelirse nasıl yazılacak? Ayrıca Cidden kelimesi “çok” mu yoksa “gerçekten” mi demek? Kitapta gerçekten yazmışlar. Büyük ihtimal kitaptaki çeviri yanlış. Ayrıca kitapta “er-riclü” yerine “er-racülü” yazmışlar, yani ayak yerine adam yazmışlar

Cevap: İlah kelimesinin başında normal hemze vardır. O düşmez. Li başına ilave olur. لِإِلَهٍ .. Cidden çok demektir. Ricl ve Racul aynı yazılır. Hangisi olduğu bağlamdan çıkarılır.

 

Soru: 8:03 ‘de verdiğiniz örnekte ‘soru kısmında’  limen (hezihi) demişşiniz? dişi soru sormuşssunuz. yasir ile (müzekker) cevap vermişsiniz. cevap müennes (dişi) olmayacakmıydı? yani; hezihi aişetin gibi veya soru ‘limen heze’ olmayacak mıydı?

Cevap: Kimin olduğu sorulan cisim bu cümlede belli ki müennes bir şey. Mesela “sâ’atün” gibi. “Li” ise “için” anlamını veriyor ki Türkçe’deki aitlik anlamı Arapça’da “Li” ile verilir. Hâzihî (bu) li-Yasirin (Yasir’e aittir.). Yasir’e ait müennes bir eşya olabilir. Aişeye ait de müzekker bir eşya olabilir. “Yasirindir.” diyoruz, “Yasirdir.” demiyoruz. Eğer o sahiplik anlamını veren “li” orada olmasaydı. “Bu Yasirdir.” demiş olacak ve bu durumda “Haza Yasirun” diyecektik. Yine aynı şekilde “Hazihi Aişetu.” derdik. Ama Aişe’nin kaleminden bahsettiğimiz zaman. “Hâzâ li Aişete.” deriz. Bu arada Aişetu, Aişete diyoruz ve Aişetun demiyoruz. Bunun nedeni Aişe kelimesinin gayrı munsarıf oluşudur. Bu konuyu bilmiyorsanız ilerideki derslerde gelecektir.

 

Soru: Hayırlı akşamlar hocam. Ben tercüme de bir yeri tam olarak anlayamadım. mesela  هزه سيارة الطبيب cümlesini ” bu araba doktorundur.” diye mi yoksa “bu doktorun arabasıdır.” diye mi anlayacağım bilemiyorum. Hareke olsa iraba göre anlam verebilirim belki ama hareke de olmayınca bilemiyorum. Tecrübenizden faydalanmak isterim.

Cevap: Harekesiz olarak bu cümleleri anlamak gayet mümkün. Ancak kuralları bilmek kaydıyla. Zaten harekeli yazılış kuralları bilmeyen insanlar içindır. Bu nedenle Arapça bir metin ancak Arapça bilenler tarafından okunabilir. Bu özelliğiyle diğer dillerden ayrılır. Arapça bilmeden okumak için ise harekeler icad edilmiştir.

Sorunuza gelince;

هزه سيارة الطبيب (Hâzihî, seyyâratü’t-tabîbi)

cümlesinde seyyara kelimesi el almamış ama tabib almış. Bu bize bir isim tamlamasını gösterir. Yani “Tabib’in arabası”. Hazihi de “Bu” demektir. Demek ki “Bu tabibin arabasıdır.” olacaktır tercüme.

هذه السيارة للطبيب (Hâzihi’s-seyyaratü lit’tabîbi)

cümlesinde ise “Hâzihi’s-seyyaratü”= “Bu araba” demektir.  lit’tabîbi ise “tabibe ait” demektir. Tercümesi de “Bu araba, tabibe aittir.” olur. Hazihi ism-i işaretinden sonra sonra elif-lam ile gelen isim bedeldir diye konularda epey sık bahsediyorum. Bedelle söyleyiş de hep “Bu araba, şu adam ” gibi bizim türkçe’de işaret sıfatı diye bahsettiğimiz şeydir.

Konu daha anlaşılmadıysa sıfat tamlaması mübteda haber ve bedel konularını gramer notlarından iyice çalıştığınızdan emin olun.

 

8. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 7

Soru: Hocam حمار eril kabul ediyoruz ya eşeğin hem erkeğini hem de dişisini mi eril kabul edeceğiz?

Cevap: Kelime eril olduğu için kelimeyi esas alıyoruz. Hayvan türünün adı bu, içinde cinsiyet vurgusu yok.

Soru: Yani hocam dişi bir eşekten bahsederken هذه mi kullanacağız?

Cevap:الحمار kelimesi için huve kullanırız. Dişi eşek anlamına gelen الأتان  (el-etân) için de hiye kullanırız. Tabii eğer cinsiyetine vurgu yapmayı önemsiyorsak. Her hayvanın erkeği dişisi bilinmez ve anlaşılmaz. Mesela timsah timsahtır. Ama çok kullanılan ve günlük hayatta cinsiyeti bizim için bir anlam ifade eden

Soru: Hocam bir nahiv kitabında özel yer isimleri de gayri munsarıftır şeklinde bir ibare yer alıyor, o halde يابان ve هند kelimeleri de gayri munsarıf olup kesra almamaları gerekmiyor mu?

Cevap: Bu isimler başlarına el- alarak kullanılırlar. Başka şekilde kullanılmazlar. El alan isimlerde esre alamama özelliği gider. Yani başına el gelen gayr-i munsarıf isim, esre alabilir hale gelir. Ancak tenvin alamaz. Çünkü el ve tenvin aynı kelimede bulunmaz. Ayrıca “Hind”, “Lût”, “Nûh” gibi üç harfli kelimeler, gayr-i munsarıf olmazlar.

Soru: Selamlar hocam 23. dakikada hacer kelimesi var taş manasında. Fakat aynı zamanda bayan ismi degil midir ki zelike kullanılmış? Dişilik alameti lafzına yok ama manasında var. Manevi müennes değil midir?

Cevap:Kadın ismi olan هاجر dir. حجر ile ilgisi yoktur.

Soru: Hocam daha önceki ünitelerde bahsedilen “^z êke” ismi işaretine burada değinilmemiş. Tilke ile ^zêlike arasında müenneslik-müzekkerlik bakımından bir bağlantı kurabiliyoruz ya hani; aynı bağlantıyı kurabileceğimiz “^zêke” için müennes bir ism-i işaret var mıdır?

Cevap: aynı zâke gibi tâke de vardır. Genelde pek kullanılmaz.

 

9. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 8

 

Soru: 33:50. dakikada Almanya nasıl okunuyor? “Almâniyâ” diye mi yoksa dediğiniz gibi “Almânya” diye mi? ن’un altında kesra yok mu?

Cevap: Evet, nun’da kesra var. Google Çeviri hizmetini kullanarak telaffuzunu dinleyebilirsiniz.

Soru: Hocam, İsm- i Megsuru bir kelime ile nasil tercume edelim? Ve el bedeli?

Cevap: İsm-i maksûr sonunda elif-i maksura olan isme denir. Elif’i maksura kısa elif demektir ve 1 elif miktarı uzatılan eliftir. Meselâ müsteşfâ kelimesi gibi. Bu isimlerin özelliği cümlede nereye gelirlerse gelsinler hep sonlarının fetha (üstün) ile bitmesidir. Bedel: “Arkadaşım Ahmet geldi.” cümlesinde Arkadaşım ve Ahmet aynı kişidir. Karşımızdaki iyice anlasın diye hem arkadaşım olduğunu hem de adının Ahmet olduğunu söylüyorum. İşte burada Ahmet Bedeldir. Arkadaşıma bedeldir.

Soru: Hocam هذا الولد خالد derken izafet yapabilir miyiz?

Cevap: Yazdığınız şekilde: “Hâze’l-veledu Hâlidun”: “Bu oğlan Halid’dir (ya da kalıcıdır).” demiş oluyoruz. Eğer tamlamadan kastınız, “Halid’in çocuğu” demek ise bu durumda “Hâzâ veledu Hâlidin.”: “Bu Halid’in çocuğudur.” deriz. Yani veled kelimesinin başına el koymayız. Çünkü izafet yaparken Muzaf el almaz. Bunun dışında bir şey sorduysanız bir daha sorun.

Soru: Hocam mübdelümmin mübtelümminhe ne?

Cevap: Mübdelün minh = Bedellenen demek. Mesela “Arkadaşım gelecek.” demek yerine daha açıklayıcı olsun diye “Arkadaşım Ahmet gelecek.” diyorsunuz. Bu durumda açıklayıcı konumda olan Ahmet, bedel olurken “arkadaşım” da mübdelün minh, yani kendisine bedel eklenen, bedellenen oluyor.

Soru: Bedel sadece işaret zamirinden sonra mı bedel oluyor? Başka bir mübtadadan sonra gelse bedel olmuyor mu yani mübteda ve haber arasında işaret zamiri yok

Cevap: İşaret zamirleri de mübteda olabilir. Ayrıca bedel konusu ayrıntılarıyla ilerideki derslerde de hep işlenecek. Büyük resmi görebilmek için biraz beklemeniz lazım.

Soru: Hocam bıçak eril midir? Dişi midir?

Cevap: Sözlüklerde her iki cinsiyette de kullanıldığı yazıyor.

Soru: 27.45’te “Zalikel veledu ibnul muderrisi” dediniz hocam. “İbn” kelimesinin başındaki elife vasl hemzesi demiştik, onu neden okuduk acaba? “Zalikel veledubnul mudderisi” diye okudum ben, yanlış mı okudum?

Cevap: Söyleyiş hızınıza göre okursunuz. Bu bir okuyuş esnekliğidir, bazen vurgu yapmak ya da nefes arası vermek için ayırdığımız da olur.

Soru: Vasl hemzesinin önünde harekeli bir harf varsa yani bir kelimenin ortasındaysa okumuyorduk. Oysa burada bir alıştırmada “Şu çocuk hocanın oğludur.” cümlesinde vasl hemzesini okudunuz. (27:35 dk) Sebebi nedir acaba?

Cevap: Vasl hemzesi okunmaz. Ancak herhangi bir sebeple, mesela burada benim yaptığım gibi bir nefes arası vermişsek, doğal olarak okunuyor. Nefes arası vermeseydik, onu da okumayacaktık. Bunun dışında bir sebebi yok

Soru: Hocam; من هذا الولد ؟ ‏ ‏هو طالب من الصين

İlk cümlede bedel الولد . Peki ikinci cümle de bedel var mı var ise  طالب  kelimesi mi?

Cevap: Her cümlede bedel olacak diye bir kaide yoktur. İkinci cümlede طالب  kelimesi haberdir, bedel değil. الولد kelimesinin bedel olma sebebi hem هذا ism-i işareti ile “bu” diye söylenmesi hem de الولد kelimesi ile adının söylenmesidir.

Soru: Videonun 13.16. dakikasında ismu taciri isim tamlaması bu tamam  ismu: mübteda. tacirin haber. cümleyi bitirmek için muhammedin diyoruz. muhammedin nekre-haber ise ismudan sonra gelen taciri haber değil midir? Taciri haberse muhammedun nasıl haber oldu?

Cevap: ismu el-tâciri mahmûdun cümlesinde:

ismu: mübteda ve muzaf

et-tacir: muzafun ileyh

Mahmudun: haberdir.

Muzafun ileyh cümlede sadece muzafı tanımlamak için rol oynar. Onun dışında bir görevi yoktur.

 

10. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 9

Soru: Neden luğatul arabiyyeti olmadı da elluğatul arabiyyetu oldu? Bu bir izafet olması gerekmez mi?

Cevap: Türkçe düşündüğümüzde Arap Dili izafet tamlaması gibi geliyor. Fakat Araplara göre “Arabbiye” sıfat. “Arapça olan Dil” gibi. Dolayısıyla sözünü ettiğiniz tamlama da sıfat tamlaması. Diller arasında kavramlara böylesi farklı yaklaşımlar olabiliyor.

 

Soru: (Fî zêlike şêri’ lilvezîr) Cadde kelimesi neden cerr edilmiş durumda? Fî harf-i cerrinin önünde değil ki? Merfu olması gerekmez mi?

Cevap: Zalike fi’den dolayı cerr mahallindedir. Cadde de zalike’ye bedel olduğu için cerredilmiştir.

 

Soru: Huvel mudirul cedidu ifadesinde mudir kelimesi neden marife almış.

Cevap: Huve mudirun cedidun: O yeni bir müdür.

Huvel mudirul cedidu: O yeni müdür.

İlk cümlede hangi okulun müdürü olduğu belli değil. Adamın henüz yeni müdür olduğu anlatılıyor.

İkinci cümlede adam belki yıllardır müdürlük yapıyor, ama bizim okula yeni müdür olmuş.

 

Soru: الذي den sonra gelen fiil خرج daima bu şekliyle mi gelir? Yani mazi olarak mı? Yoksa الذي يخرج dediğimizde de farklı bir anlama geldiği oluyor mu?

Cevap: Harace dersek “çıkmış olan” demek isteriz,  yehrucu dersek “çıkıyor olan” demek isteriz. Türkçe’de genellikle “çıkan” diye bir kelimeyle söylediğimizden zaman ayrımını yapmak zorlaşıyor. Arapça’da bu iş daha kolay.

 

Soru: من mebni idi fakat son harekesi kesra oldu sebebi nedir?

Cevap: Men mebnidir. Sonu sakindir. Sonra gelen harf de eliftir. O da sakindir. Böyle yan yana geldiklerinde eğer “el” ile başlayan kelimeyi “el” diye okuyamayız. Sadece cümle başlarında el diye okuruz çünkü o vasıl hemzesidir. Vasıl hemzesi olduğu anlaşılsın diye arayı kesra ile dolduruyoruz. Zaten araya bir hareke koymazsak o iki kelimenin arasını birleştiremeyiz söyleyişte.

 

Soru: “Elma” bazı kaynaklarda تفاحة şeklinde ifade ediliyor. Elma eril mi dişil mi?

Cevap: Tuffah müzekkerdir. Sonuna getirilen TE bir tane elmadan bahsedildiğini gösterir. Yani elma türünden değil, bir tek elmadan bahsettiğimizde sonuna TE ekleriz. Yuvarlak te’nin bir özelliği de böyle tekilleştirmektir.

 

Soru: “Talebu’l-ilmu farîdatun alâ külli müslimûn”. Burada haber neden müennes olarak “faridatun” gelmiştir? Müpteda-haber arasında cinsiyet uyumu olmalı demiştik. “Farîdatun” kapalı te’ye sahiptir. Kapalı te’ye sahip olmasına rağmen müzekker midir, yoksa hem müennes hem müzekkerdir de arada fark mı yoktur? Bunu nasıl ayırt edeceğiz?

Cevap: Arapça öğretirken genel geçermiş gibi bazı kurallar söylüyor, sonra da onları sırf daha iyi öğretebilmek için kendi  elimizle çiğniyoruz maalesef. Bu da o kurallardan biri. Mübteda ve haberde esas olan cinsiyet eşitliğidir. Fakat cümlede mübteda ile haber arasında bazen cinsiyet uyumu kurulamayabilir. Bu durumda birinden birine cinsiyet değiştirtmek yerine olduğu gibi bırakırız. Mesela التفاح فاكهة لذيذة (Elmâ leziz bir meyvedir.) cümlesinde de elma elmadır. Meyve de “fakihetün” dür. Onu ona eşleştirmek zorunda kalıyoruz. Fakat eğer zaruret hasıl olmamışsa kural geçerlidir. Nitekim eril bir mübtedanın, dişil bir habere isnadı çok nadirdir. İnşallah anlaşılmıştır.

 

Soru: Feğlanu vezninde gelen bir kelime nasil dişi oluyor? Mesela; Keslanu kelimesi keslanetu mu oluyor?

Cevap: Fa’lânu vezninin dişisi Fa’lâ olur. Yani Keslânu erkek, keslâ dişidir. Atşânu-Atşâ gibi…

 

Soru: تمارين / اقرا واكتب   kısmında ٤)اللغة العربية سهلة bu cümlede sıfat hangisi bu durumu anlatabilir misiniz ?

Cevap: اللغة : Mübteda

العربية : Mübtedanın sıfatı

سهلة : Haber.

اللغة العربية: Sıfat tamlamasıdır. Türkçe’de “Arap Dili” ya da “Arapça Dili” olarak çeviririz ki bu isim tamlamasıdır. Ama Araplara göre bu sıfat tamlamasıdır. “Arapça Olan Dil” diye çevirebiliriz sıfat tamlamasına uyması için.

Cümlenin anlamı: “Arap Dili kolaydır.”

“اللغة العربية لغة سهلة” deseydik. “Arap Dili kolay bir dildir.” demiş olurduk. Bu durumda لغة  haber, سهلة de haberin sıfatı olurdu.

 

Soru: İsim cümlesinde haber ve mübteda erillik ve dişilik konusunda uygun olacak diye biliyorum. Yalnız bu derste alıştırmalardan birinde ‘Elma lezzetli bir meyvedir.’ cümlesinde elma (mübteda) eril iken, meyve (haber) dişi bir kelime. Bunun sebebi nedir acaba? Sıfat tamlaması durumu değiştiriyor mu?

Cevap: “Tuffâh” kelimesi bir tür ismidir. “Elmalar” ya da “Elmagiller” diye tercüme edebiliriz. Bir tane elmayı kastetmek için ise sonuna bir yuvarlak te getiririz (tuffâhatün). Türkçe’de genelde böyle çoğul grup isimlerini sonuna “lar” eki getirmeden de söyleriz. Mesela “İnsanoğlu” dediğimizde aslında bir kişiyi değil çoğul bir grubu kastederiz. Yine “Kedi güzel bir hayvandır.” dediğimizde kastettiğimiz bir tane kedi değildir, kedilerdir. “Tuffah” elma türünü temsil eden çoğul manada bir kelimedir özetle… Sanırım 16. ünitede akıllı olmayan çoğullarla ilgili bahis gelecek. Arapça’da akıllı (şuurlu) olmayan varlıkların çoğullarına “tekil dişi” şeklinde muamele edilir. Yani mübteda’daki çoğulu şuursuz olması nedeniyle haber, tekil dişi gibi görmektedir de denilebilir. Bu anlamda Mübteda ve haber arasındaki uyum burada da korunmuş olur.

 

Soru: ‘Abdullah’ kelimesi ile ilgili bir sorum olacaktı. Allah lafzını muzafun ileyh olduğu için Abdullahi diye okumuştuk geçen derste ve ne muzafun ileyhin harekesinin her zaman kesra olduğunu söylemiştiniz. Kuran okurken bir ayette sonundaki harekenin fetha olduğunu ‘Abdullaha’ fark ettim. Acaba neden kesra dönüşmüş olabilir. Cümledeki durumuna göre hareke değiştirmediğini söylemiştiniz.

Cevap: Muzafun ileyh olan kelimeler daima mecrûrdur. Şimdiki bilgileriniz ışığında mecrûr=kesreli şeklinde söylemiş olsak da daha sonra mecrûr’un her zaman kesreli olması gerekmediğini ileride göreceksiniz. Ancak Abdullah (Allah’ın kulu) anlamındaki tamlamada Allah ismi daima kesrelidir. Bazı ayetlerde şimdiki bilgilerinizle muzafun ileyh zannettiğiniz Allah lafzı muzafun ileyh değildir. Meselâ  Yunus suresi 104. ayette geçen (وَلَٰكِنْ أَعْبُدُ اللَّهَ الَّذِي يَتَوَفَّاكُمْ) ifade “Abdullahi” değil, “a’budullâhe”şeklindedir. Bunun da manası “Allah’ın kulu” değil, “Allah’a kulluk ederim” şeklindedir. Burada Allah ismi muzâfun ileyh değil, şimdiye kadar öğrenmediğiniz mef’ulün bih’tir.

 

11.VİDEO Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 10

 

Soru: Neden luğatil değil, luğatî el-urdiyyetu dediniz? Hızlı okusaydınız luğatil mi söylerdiniz?

Cevap: Tabii hızlı söylersek birleştiririz. El ile gelen hemzetül vasldır. Fakat Araplar her söyleyişte vasletmezler (bitiştirmezler). Ama bitişince hemze okunmaz.

 

Soru: (Eindeke sêatün sorusunda) الزي niye var mı diyoruz ? Yanında, beraber, katında diye tercüme etmiştik. عندك de aynı şekilde

Cevap: Farklı dillerin farklı kullanışları olabiliyor. “Saatin var mı?” sorusunu Arap, “Yanında saat var mı?” şeklinde soruyor. Cevabı veren de saat o anda yanında olmasa bile kendine ait bir saati varsa, “Evet, yanımda saat var.” diye cevaplıyor. Fakat biz bunu Türkçe’ye çevirirken “Yanımda” diye çeviremeyiz. Çünkü o zaman karşımızdaki insan “Saate sahip olduğumuzu” değil, “yanımızda saat olduğunu” anlar. Her dilin cümlesini bir başka dile çevirirken anlamı aktaracak şekilde çeviririz. Mesela Arap “İndî seyyaratun.” = “Arabam var.” der. Ama arabası o anda çok uzakta olabilir. Bu yüzden “Yanımda araba var.” diye çevirmiyoruz.

 

Soru: “Ellezi” kelimesinin başındaki elif vasıl hemzesi olmasına rağmen, neden “fetaa ellezi” diyerek okuduk acaba? “Fetellezi” diye birleştirerek okuruz diye düşünmüştüm.

Cevap: ellezi ile başlayan cümleleri süratle okuduğunuz zaman birleştirirsiniz. Ama çoğu zaman nefes almak için ya da bir vurgulama yapmak için buralarda durulur. Kuranı Kerim’de ayet ya da secavend bölüntüleri vardır buralarda. Durursanız ayırırsınız, durmazsanız birleştirirsiniz.

 

Soru: “heze kitabü hamidin” cümlesinde “bu hamidin kitabı” dediğimizde hamid ismine “li” harfi cerri gelmesi gerekmez mi ?

Cevap: “Hâzâ kitâbu Hâmidin”=”Hâze’l-kitâbu li-Hâmidin.”

İki çeşit söyleyiş de doğrudur. Birincisi isim tamlaması, ikincisi de câr-mecrûr şeklindedir. Aynı şeyi Türkçe’de de yapabilirsiniz: “Bu Hâmid’in kitabıdır.”=”Bu kitap Hamid’e aittir.”

 

Soru: ذحبت arkasında neden muttasıl zamir olarak ت var? Örneğin زحبح o giti dememiz lazım değil mi? Bir de hocam gayri munsarıf veznindeki  “فعلان” nasıl tercüme ederim, tam olarak ne anlama geliyor?

Cevap: Buradaki TE harfine muttasıl merfu zamir denir. Yani fiili kimin yaptığını bize gösterir. Eğer HU eklersek bu nesne olur. Fiilin failine göre olan çekimlerini sorgulamadan ezberlemek durumundasınız. Çünkü binlerce yıldır Araplar böyle yerleştirmiş. FA’LÂNU bir vezin, böyle bir kelime yok. Bu vezinde, yani bu ritimde olan kelimeleri belirtmek için kullanılıyor. CEV’ÂNU, GADBÂNU, ATŞÂNU gibi kelimeler hep bu vezindedir ve gayrimunsarıftır.

 

Soru: “Kitaabukuma” iki kişiye ait bir kitap olsa gerek. Peki ben kitabı da çoğul yapayım dersem yine aynı mı olacak yoksa farklı mı? Ayrıca mesela “Seyyaratukum” “sizin arabanız” mı demek yoksa “sizin arabalarınız” mı demek?  Yine “Kitaabuna” bizim kitabımız mı yoksa bizim kitaplarımız mı?

Cevap: İki kitap: Kitâbâni , kitaplar: kutub şeklindedir malumunuz. ÂNİ ile yapılan ikililer ve ÛNE ile yapılan çoğullar birilerine izafe edildiğinde nunları düşer.

İki araba: Seyyâratâni, Çok araba: Seyyârâtun.

Bu durumda:

İkinizin bir kitabı: Kitâbukumâ

İkinizin iki kitabı: Kitâbâkumâ (nun düştü)

İkinizin çok kitabı: Kutubukumâ

 

Sizlerin bir arabası: Seyyâratukum

Sizlerin iki arabası: Seyâratâkum (nun düştü)

Sizlerin çok arabası: Seyyârâtukum.

 

Soru: Hamid ve Muhammed diyaloglarındaki son kısımda Muhammed “Hayır. bende bir araba yok.” derken, orada ‘la’dan sonra ‘ne’ anlamını taşıyan ‘ma’nın oradaki durumunu anlayamadım. Bu kelimenin ‘ne’ manasından başka bir görevi de mi var? (26.dakika, son satırdaki ibare)

Cevap: “M” nın “NE” dışında bir de olumsuz yapma özelliği vardır. Mâ’yı kaldırdığınız zaman “Arabam var.” şekline dönüşür. Onceki L bu anlamda manaya katkıda bulunmaz. Sadece L desek olurdu. Ya da sadece “Mâ indî seyyaratün” desek de olurdu. Her ikisini söylemekteki maksat anlatımı güçlendirmektir

 

12.VİDEO Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 11

 

Soru: فيها المدير cümlesini ” fihâ el mudîru ” şeklinde okuyabildiğimiz gibi, ” fihe’l-mudîru ” şeklinde de okuyabilirdik değil mi?

Cevap: Evet.

 

Soru: Mübteda marife olursa haber öne geçer” dediniz ancak ünitenin sonundaki alıştırmalarda (soru-cevap) mübteda marife olsa dahi haber öne geçmiş mesela

من في هذه الغرفة؟ فيها المدير. gibi. Mübteda marife ama haber öne geçmiş sebebi nedir?

Cevap: Mübteda nekire olursa haber öne geçer, marife olursa değil. Fakat haberin öne geçmesinin tek şartı bu değildir. Bazen manayı tahsis etmek ya da başka bir şeyi vurgulamak için de haber başa geçebilir. Arapça’da vurgu, ilk söylenen kelimededir. Bu nedenle de bazen haber öne alınabilir.

 

13.Video Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 12

 

Soru: Məsmuki deyəndə mə-ni uzatmırıq iki hərəkə miqdarında? (Mesmuki derken me’yi iki elif miktarı uzatmalı mıyız?)

Cevap: ism kelimesinin başındaki hemze okunmayacak olan hemzedir yani hemze-i vasl dir. Bu nedenle Mâ ile hemze değil “sin” harfi birleşiyor.

 

Soru: Kelimelerin başındaki harfi tarifin ل harfi her zaman bir önceki kelimeye cezm edilerek mi okunuyor (isim ve oğul kelimelerinde olduğu gibi)?

Cevap: Harf-i ta’rif her zaman sükun halindedir. Sadece kendinden sonra şemsi harf geliyorsa okunuşta lam okunmaz ama yine de yazılır.

 

Soru: Zehebel veledu ila ebiihi dediniz ya ebiihu olması gerekmiyor mu ebiihi yi benim babam diye biliyorum ama?

Cevap: Nurdan Hanım, Hu, Huma, Hum zamirleri ses uyumu nedeniyle kendilerinden önceki ses esreli ise ona uyum sağlarlar. Mesela RabbuHUM iken, AleyHİM olur. Buradaki HUM da HİM de aynı zamirdir. Bunlara has bir ses uyumudur görülen. Benim babam ifadesi “ebiihi” değil, “ebiii” şeklinde olur.

 

Soru: Bu dersin 41: 40 dakikasında من الفتاة التي جلستْ أمام المدرّسة cümlesini okulun önünde oturan genç kız kim şeklinde çevidiniz. Bunun doğrusu, Bayan Öğretmenin önünde oturan genç kız kim,” değil mi?

Cevap: Evet. Şedde konulduğuna göre müderriseti denilmesi gerekir.

 

Soru: 12. dersin 41:25 dakikasındaki üçüncü araştırmada işaret zamirinden sonra gelen eddersi’nin harekesi neden mecrur? İsim tamlaması olduğu için mi?

Cevap: Haza muzafun ileyh. Ama mebni olduğu için üzerinde cerr alameti taşımıyor. Haza’dan sonra gelen ders kelimesi haza’ya bedel olduğu için mecrur.

 

Soru: ا هاذا الدفتر يا علي bayana çevirdiğimizde هاذا هاذه olmuyor mu?

Cevap: Hayır değişmez. Çünkü işaret edilen cisim aynı, yani defter. Değişen şey defterin sahibinin cinsiyeti. Bu da “leke”nin “leki” yapılmasına yol açar

 

Soru: Gayri munsarıf “keslan” kelimesi, tenvin veya esre almıyor. Peki, keslan’ın dişi hali, “keslatan” da gayri munsarıf mıdır?

Cevap: Keslân kelimesi fa’lân vezninde olduğu için gayrı munsarıftır. Bunun dişisi Keslâ ya da Keslânetün şeklinde gelir. Bunlardan keslâ elif-i te’nis ile bittiği için gayr-ı munsarıftır. Ancak Keslânetün gayr-ı munsarıf değildir. Vezin ve kural önemlidir, tekil çoğul, erkek dişi, biri gayr-ı munsarıf ise diğeri de öyledir diye bir kural yoktur.

 

Soru: 6:13 Ebûhâ olması gerekmiyor mu? Ebîhâ şeklinde yazılmış. Şimdiye kadar öğrendiğimiz kadarıyla, sadece ي muttasıl zamirinden önce kesra getiriyorduk, bunun haricinde hep damme getiriyorduk. Yani doğrusu ابوه‍ا diye yazılması gerekmiyor mu?

Cevap: Eb kelimesi esma-i hamsedendir. Özelliği ebu, ebi ve eba şeklinde harekelenmesidir. Harf-i cer alınca ebi olur.

 

Soru: 23:36 Ellezi diye yazılmış ama kadına hitap ettiği için elleti olması gerekmiyor mu?

Cevap: “ellezi meaki” tıfl kelimesinin sıfatıdır. Nasıl tıfıl? Seninle birlikte olan tıfıl. Tıfıl erkektir ve tekildir onun sıfatı da eril ve tekil gelir.

 

Soru: Hocam sonu sakin olan kelime, harfi tariften önce gelirse lam harfine çoğunlukla esre ile bağlarız dedik. ” من المسجد” derken ve birkaç yerde daha ise üstünle bağladık. Bunun belli bir sistematiği var mı? Neyi üstünle neyi esreyle bağlayacağımıza nasıl karar vereceğiz? Doğru mudur bilmem ama sakinden önceki hareke esreyse üstünle, üstünse esreyle bağlanıyor gibi bir izlenim oluştu bende.

Cevap: Evet min gibi istisnalar var. O da minil demek zor olduğundan olsa gerek. Pratiklik gereği yüzlerce yıl boyunca bazı kurallar oturuyor. Gramerciler de bunun “kıyasını” bulmaya çalışıyor sizin yaptığınız gibi. Min istisnadır.  “önceki hareke esreyse üstünle, üstünse esreyle bağlanıyor” kuralı güzel ama muhtemelen onun da istisnaları vardır.

14.VİDEO Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 13a

 

Soru: Hocam metinde ” el fityetu tivalun” kelimesinden tivalun’dan önce gelen kelime munnes olsa bile tivalun aynı şekilde gelir dediniz.sebebi tivalunun cemi mukkesser olması mi?

Cevap: Evet, eğer cem-i mükesser bir çoğul varsa çoğunlukla her iki cins için ortak oluyor. Fakat eğer her iki cins için yaygın kullanılan salim bir çoğul varsa o kullanılır. Bu örnekte tavilun ve tavilat’ın ayrı ayrıı kullanımı olmadığı için tıval ortak kullanılıyor.

 

Soru: Hocam ben şu düzenli ve düzensiz cogullar ne zaman kullanılır tam anlayamadım.

Cevap: Düzenli düzensiz çoğullar hakkında düzenli bir kural yoktur. Tamamen kullanımla ilgilidir. Bazı kelimelerin hem düzenli hem düzensiz çoğulları hatta birden fazla düzensiz çoğulları ve bunların her birinin ayrı kullanım yerleri vardır. Yeni kelimeler öğrendikçe bunların nasıl çoğullandıklarını da öğreneceksiniz. Öğrendikçe şekil kafanızda oturur.

 

Soru: Hocam merhaba vezni tam olarak nedir..

Cevap: MEF’AL veznidir.

 

Soru: Dakika 20.28 deki sayfada المصطفى  var. Özel isimlerin ال takısı almasını anlayamadım. Mustafa isminin el takısı almasına ne gerek vardı burada?

Cevap: Arapça’da bazı özel isimler el- takısı ile kullanılır. Örneğin Hasan, Hüseyin, Zübeyr, Mustafa isimleri bunlardandır. Dilde böyle yerleşmiş ve böyle kullanılagelmiştir. Özellikle günlük hayatta başka manalarda da kullanılıyorsa isimler, başına bir el- takısı getirerek bunların insan ismi olduğu vurgulanmak istenmiştir kanaatimce. Ancak biz el’-e karşı soğuk olduğumuz için dilimize bu isimleri el- getirmeden almışız. Özel isimler başlarına el gelse de gelmese de ma’rifedir.

 

Soru: Cemi müennes salimlere tenvin gelirken cemi muzekkerlere neden tenvin gelmiyor yada neden muenneslere tenvin geliyor.

Cevap: Allah bilir nedendir. Arapça böyle kurgulanmış. Bunun üzerine felsefi yorumlar elbet yapılabilir ama gereksizdir.

 

Soru: 5:30‘daki vezinleri ezberleyelim mi, yoksa sadece kelimelerin tekil ve çoğul hallerini mi ezberleyelim, vezinleri ezberlemeye gerek var mı?

Cevap: Vezinleri ezberlemenize gerek yok. Tekil ve çoğulları ezberledikçe vezinlere de aşina olacaksınız.

 

Soru: 36:50 oradaki 4 kelime sondaki zamirlere izafe edildiği zaman, kelimelerin sonundaki elifin altına vav harfi konuyor. Normal kelimelere izafe edildiği zaman sorun yok. Neden böyle?

Cevap: Aslında zamirlere izafet değil, muttasıl zamirlere izafe. Muttasıl zamir demek, aynı kelime içinde olan zamir demek. Hemze’nin başta ortada sonra yazılışları var. Zamir ilave edilince sonda olan hemze ortaya geliyor. Yazım kuralı ona göre değişiyor. Yanına isim ilave edilince hemze yine sonda. Ortada değil. Bu nedenle kuralı değişmiyor.

Daha az göster

 

Soru: 24.33’te “Ebnâun” (Evlatlar) kelimesinin sonunda tenvin var ama dersin başında gayrı munsarif olarak gösterdiğiniz vezinlerin sonunda da hemze vardı, oradan “sonunda hemze olan çoğullar gayrı munsariftir” tarzında bir yaklaşımda bulundum, herhalde hata ettim, değil mi?

Cevap: Fu’alâ’u ve Ef’ilâ’u gibi vezinlerde gayri munsarıflık var. Ebnâun Ef’âlun vezninde. Gayri munsarıf değil. Eşyâu kelimesi gayrimunsarıftır sanki bununla aynı vezinden gibi durur ama o özü itibariyle Eşyiau yani Ef’ilâ’u veznindedir.

 

Soru: (ebnê u) kelimesi için vasıl hemzesi kullanılmıyor video genelinde (bkz. 43:58 ). acaba bu kaide sadece (ebnu) gibi tekil hallerde mi geçerli?

Cevap: ism ve ibn kelimelerinin başında vasıl hemzesi vardır. Bunların çoğullarında (esma, ebna) vasıl hemzesi yoktur. Bunlar kat’ hemzesidir. Vezin böyle. Yani bunlar hep okunur.

 

15.VİDEO Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 13b

 

Soru: 25:50‘deki muzafun ileyh çoğul olduğu için sonunun tenvinli olması gerekmez miydi? Talibeti değil de “talibetin” şeklinde

Cevap: Tâlibât kelimesinin başında EL var, EL ve tenvin aynı kelimede bulunmaz. El olması kelimenin belirtili olduğunu gösterir. Eğer el koymasaydık,

ummehatu tâlibâtin derdik ama bu durumda kız öğrenciler belirtisiz yani herhangi bir grup kız öğrenci olurdu. Tanımadığımız mesela…

 

Soru: “Ummehatu talibetin” derken ummu kelimesi umme olmuş. Sondaki hareke ötreden üstüne dönmüş. ها zamirine uyum göstermek için mi bu hareke değişimi olmuş?

Cevap: Ümmün kelimesinin çoğulu “ümmehâtün” şeklindedir. Başka bir hareke değişikliğine uğramamıştır. Aslı böyledir.

 

Soru: 8:38 de tabibi ifadesi merfu olmalı diye düşündüm?

Cevap: “Zevcetü” muzaf, “et-tabib” muzafun ileyh.

 

Soru: 33.18.dakikada elmuhendisu muslimu derken sıfat mevsuf değil mi eğer öyleyse marifelik nekrelik yonunden bir uyumsuzluk söz konusu değil mi?

Cevap: Bu iki kelime sıfat mevsuf değil, mübteda haber. Mevcut cümle:

Ezalikel muhendisu muslimun = Bu mühendis, Müslüman mıdır?

Eğer soruyu şöyle sorsaydık sıfat mevsuf olurdu , o zaman zaten bahsettiğiniz uyumları sağlardı:

Ezalike muhendisun muslimun = Bu, Müslüman bir mühendis midir?

 

Soru: Kırık çoğullar bayan olduğunda değişiyor bunun sebebi nedir? Mesela talibune diye okunamazken talibatin şeklinde okunabiliyor.

Cevap: Müzekker isimlerin çoğulları müenneslere göre daha fazla kırık çoğul içeriyor. Bunun için tüm dillerde müzekker cinsin temel alınmış olması gibi birçok sebep öngörülebilir. Ama en kuvvetli sebep, dilin yüzyıllar içinde böyle şekillenmiş olmasıdır.

 

Soru: Bayan eşler  yerine evli bayanlar diye çeviremez miyiz?

Cevap: Bayan eşler aynı zamanda evli bayanlardır elbet. Ama “zevcet-zevcât” kelimeleri evli bayan olarak çevrilemez. “zevc” eş olmakla ilgilidir. Zevce kelimesi sadece kocasına nispetle kullanılır. Bağımsız kullanılmaz. Mesela bir kadın “Ene zevce” diyemez. Olsa olsa “Ene zevcetuh.” diyebilir. Bu arada bu kelimeyi sorduğunuzu tahmin ettim, belki de başka bir kelimeyle ilgiliydi, bilmiyorum.

 

Soru: Kadınlar için çoğul yaparken çoğu zaman “elif” ve “açık te” , te ile biten tekillere de “ye” ve “elif” getiriyoruz galiba değil mi?

Cevap: Çoğullarla ilgili birçok kural var. Ve maalesef bu kadar basite indirgemek zor. Burada söylemek istediğim, “etün” diye biten kelimelerin büyük oranda “âtün” şeklinde çoğullandığı. Bunu birçok karmaşık çoğul veznini öğrenecek olan öğrencilere bir kolaylık olsun diye ve bir  genelleme olarak arz ettim. Bunun da mutlaka istisnaları var ama genelde doğru olan bir genelleme. Diğer çoğullama yöntemlerini de yeri geldikçe anlatmaya devam edeceğiz.

 

Soru: 0:26 Okul/iş arkadaşları zümelâu değil mi, yani düzensiz çoğullardan…  Burada zemilâtü düzenli çoğul, sonuna âtü almış. Kelimenin erkekler için olan çoğulu düzensiz, kadınlar için olan çoğulu düzenli. Bu farklılıklar niye? Aynı şey doktor kelimesi için de geçerli sanırım. Erkekler için olan çoğulu düzensiz, kadınlar için olan çoğulu düzenli.

Cevap: ETÜN ‘ü ÂTÜN yapmak kolay ve meşakkatsız. Binlerce yıldır yapıp bir zararını görmemişler anlaşılan. Bazı kullanımları o dili her gün sabahtan akşama kullanıyor olmadan anlamak mümkün değildir.

 

Soru: Hocam kebiratun, sagiratun, taviletun kelimelerini; kibarun, sigarun, tivalun diye cemi müennese çeviriyorsunuz. Burada da müzekker, müennes, cem’i ortak kullanım mı var?

Cevap: Evet cedidun ve cedidetun için de ortak çoğul cududun. Dedikleriniz de ortak kullanılıyor.

 

Soru: أ(soru hemzesi) kullandığımızda genelde ardından müptedayı sonrasında haberi getirirdik. Ancak bu dersin başında أ أخواتٌ هن؟ (E ehvâtun hunne?) dedik. Önceki derslerde şu tarz sorular soruyorduk.(أ هذ بيتٌ) (Bu bir ev midir?) veya (? أ الفتياتُ طالباتٌ) (Êlfeteyâtu tâlibâtun?) yani bu tarz cümlelerde soru hemzesinden hemen sonra müptedayı sonrada haberi getirirdik ama bu derste yukarıda bahsettiğim farklılık oldu. Sebebi ne olabilir hocam?

Cevap: Arapça’da cümlenin vurgusu ilk söylenen kelimededir. Kız kardeş olmaları önemsendiği için o öncelenmiş. Yani aralarındaki bağ başka değil, kızkardeşlik bağı mı? diye sormuş oluyor. E hunne ahavatun dese, bu sefer “kız kardeşler bunlar mı” gibi bir anlam olurdu.

 

16.Video Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 14

 

Soru: “İmamın yeni evi” ile “İmamın evi yenidir.” arasındaki fark nedir? Ve Doktor ile Tabib arasındaki fark nedir?

Cevap: İmamın yeni evi= Beytü’l-imâmi’l-cedîdu.

İmamın evi yenidir=Beytü’l-imâmi cedîdun.

Doktor: Doktora (akademik kariyer) yapmış kişi.

Tabib: Tıp doktoru.

 

Soru: 15:32 de neden fethalı olduğunu anlayamadım. (Eyyunun mensub olacağı yerde fetha alması)

Cevap: Nesne konumunda olan şeyler Arapça’da fethayla gösterildiği gibi, Eyyu gibi mureb bir soru kelimesi eğer nesneyi soruyorsa EYYE şeklinde söylenir.

 

Soru: 24:06 da ammiküm mü yoksa ammüküm mü? eğer ammiküm ise açıklarmısınız

Cevap: Cevap Ammikum olacak. Burada zincirleme isim tamlaması var. Tamlamanın başında da harf-i cer var:

Li: Harf-i cerr

Ziyarati: Harf-i cer nedeniyle mecrur (esreli). Aynı zamanda muzaf.

Ammi: Muzafun ileyh olduğu için mecrur. Aynı zamanda “kum” zamirine muzaf.

Kum: Muzafun ileyh olduğu için cerr edilecek ama zamir olduğu için değişmeden kalmış. Yani mahal itibariyle mecrur.

 

Soru: “imamın yeni evi” ifadesini şu şekilde yazamaz mıyız: beytul cedidul imami

Cevap: Söylediğiniz gibi yazılamaz. Çünkü isim tamlamasının ve sifat tamlamasının kuralları var. Bu şekilde yazılırsa bir kurala uyunca öbürünü ihlal etmiş oluyorsunuz. Mesela cedid’in başına “el” koymuşsunuz burada. Ama beyt’in başına koymamışsınız. Bu da sıfat tamlamasına ters. Ona da koysanız bu sefer de muzaf “el” alamaz… Yani hiçbir kurala uymaz bu yazılış. Doğrusu böyledir:

“imamın yeni evi”=”beytü’l-imâmi’l-cedîdü”

“yeni imamın  evi”=”beytü’l-imâmi’l-cedîdi”

 

Soru: 15:45 de geçen eyye lüğatin tuhibbu cümlesinde  lüğatin ifadesinde sonu neden tenvinli oldu eyye den dolayı mecrur oldu ancak tenvinli yada esreli oluşuna nasıl karar vereceğiz.

Cevap: “Eyyu kitâbin” = “Hangi kitap”, “Eyyu’l kütübi”=”Kitapların hangisi”. İkinci örnekte bilinen bir kitap grubundan bahsedilirken ilkinde rastgele bir kitap grubundan hangisi diye sorulmuş oluyor. Bu nedenle ilkinde tenvinli ve tekil gelirken, ikincisinde eliflam ile ve çoğul geliyor.

 

Soru: Beyt-ül imamil cediydü cümlesi harekesiz olarak yazılsa bunun yeni hocanın evi mi yoksa hocanın yeni evi mi olduğunu anlayabilir miydik, bir metin içerisinde geçip anlam bütünlüğünden mi çıkarmamız gerekirdi?

Cevap: Böyle durumlarda eğer anlam karışacaksa bir tek hareke koymak suretiyle tüm cümleyi kurtarmak mümkündür. Eğer cümlenin bağlamından anlaşılıyorsa buna da gerek yoktur

 

Soru: Kelimeleri bazen mecrur tenvinli bazen mecrur tenvinsiz okuyorsunuz nasıl ayırt edeceğiz bu durumu? Mesela cadde ve hoca kelimeleri tenvinli ama sınıf kelimesi tenvinsiz oluyor bunları ezberlemek mi gerekiyor acaba?

Cevap: Bu konuları çok tekrarla derslerimizde ele alıyoruz. Ama madem içinize dert olmuş, kısaca özetleyelim:

  1. Elif lam ve tenvin isme has şeylerdir. Fiile de harfe de gelmezler, isme gelirler.
  2. Bir isimde ya elif lam vardır, ya tenvin vardır.
  3. Elif lam ve tenvin aynı anda bir isimde bulunmaz. Zira eliflam belirlilik, tenvin belirsizlik anlamı verir. Özel isimler ise tenvin de alsalar belirlilerdir.
  4. Bazı isimler elif lam almasalar da tenvin almazlar bu isimlere örnek olarak gayr-ı munsarıf isimler verilebilir. Bu isimler ya mefâ’ilu, mefâ’îlu, fu’alu, fa’lânu gibi vezinlerde oldukları için ya da yabancı isimler oldukları nedeniyle gayrımunsarıftır. Bu tür isimler başlarında eliflam olmasa bile tenvin almazlar.
  5. Bir de özünde tenvinli olup da cümle sonunda söylendikleri için sonları okunmayan isimler vardır. Bu da ancak okunuşta tenvinsizdir. Yoksa özünde tenvinlidir.

Tüm bu kuralları içselleştirdikçe nerede tenvin var, nerede yok, daha iyi anlayacaksınız.

 

Soru: “Muzaflar ancak marife kelimelere izafe edildiğinde marife olurlar” dediniz. Oysa ki ben muzafın daima marife olduğunu düşünüyordum.

“Kitabu raculin” dersek, “bir adamın kitabı” demiş olacağız. Şimdi buradaki “kitabu” marife değil midir?

Yani ben eğer “kitabu raculin el-cedîdu” dersem “bir adamın yeni kitabı” demiş olmuyor muyum bu durumda?

Cevap: Bir adamın kitabı her ne kadar “bir adama” nispet edilerek anlamında “tahsis” sağlanmışsa da bu onu marife yapmaz. Ona gelen sıfat da marife olamaz. Bu yüzden bir adamın yeni kitabı demek için “Kitabu raculin cedidun” denmelidir.

 

Soru: Notlarınızda 3 harfli  arapça olmayan eril isimlerin munsarif olduğunu söylemiştiniz. “adem ” ismi de görünüşte 3 harfli fakat gayri munsarif okuyoruz. Açıklayabilir misiniz lütfen.

Cevap: Arapça’da uzatmalar da harften sayılır. Adem isminin A’sı uzatmalıdır. Bu nedenle de Adem 4 harflidir. Yazılışta hemzeyi elifle uzatma gibi bir adet olmadığı için üzerine med işareti konularak gösterilir. Eğer Adem ismi hemze yerine başka bir harfle başlasaydı ilave bir elif muhtemelen yazılacaktı.

 

Soru: Adem Arapça olmadığı için gayri munsarif değil mi?

Cevap: Arapça olmadığı için gayrimunsarıftır ama Arapça olmadığı halde Lût, Hûd, Nûh gibi isimler üç harfli olduklarından munsarıf olarak işlem görür tenvin ve esre alırlar. Üç harflilik gayrımunsarıflığı bozar. Adem kelimesi Arapça değildir ve yazılışta üç harfli gibi görünür ama dört harflidir. Çünkü elifi uzundur. Bu nedenle yine gayrımunsarıftır.

 

Soru: 24.05’te “E muslimun huve?” diyerek bir soru sorduk. (Mübteda(huve) sonra, haber(muslimun) önce)

27.26’da ise “E entum muderrisûne?” olarak sorduk. (Mübteda(entum) önce, haber(muderrisûne) sonra)

Soru sormadaki bu gramatik farklılığın tam olarak sebebi nedir ve soruya kattığı anlam nedir?

Sanıyorum ki, ilk soru da vurgu yalnızca “müslümanlığa” yapılıyor. Yani müslüman mısın değil misin, ben sadece bunu soruyorum şeklinde anladım.

İkinciyi ise, vurgu olmaksızın “siz mühendis misiniz” şeklinde sormak ve hükmün doğruluğunu anlamaya çalışmak olarak algıladım.

Cevap: Birinci cümleyi: “Müslüman mı o?”

İkinci cümleyi: “Sizler hoca mısınız?” diye çevirebiliriz sanırım. Özellikle soru cümlelerinde her zaman tercümede anlam farklılıklarını ortaya koymak zor oluyor. Genel kural ilk söylenenin vurgulu olduğu. Elimizde başkaca bir mikyas da yok.

 

Soru: medrese “fî” ile kullanılırken jâmi’â niçin “bî” ile kullanılıyor acaba? Öneriniz üzerine buradaki çalışmalara paralel olarak Pimsleur serisinden de çalışıyorum. Orada da restoran, otel, kafe için de hep bil kullanıldığını gördüm.

Cevap: Bazı örneklerde hem bi hem de fi kullanılıyor. Bazılarında da yerleşik söyleyiş neyse ona göre söyleniyor. Genel olarak ev gibi oda gibi şeyler için fi, müessese tarzı şeyler için de bi kullanılıyor. Ama her ikisinin istisnaları var. Kullanımları görüp öyle bellemek lazım.

 

17. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 15

Soru: 12:33‘de kable usbuin diye yazılmış. Notlarda kable için önüne geldikleri kelimelere mudaf olur ve O kelimeleri de cerreder demişsiniz. Bu durumda Usbuin mudafın ileyh olduğu için el takısı alıp elusbui şeklinde yazılması gerekmiyor mu?

cevap: bir şeyi cerretmek için sonunun illa İ ile bitmesi gerekmiyor. İN ile de bitse cerredilmiş oluyor. USBUİN kelimesi “bir hafta” demektir. KABLE USBUİN bir hafta önce demektir. Kable USBU’ kelimesini cerretmiştir.

soru: Sorum cer etmesi değil aslında. kable mudaf ise usbuin de mudafın ileyh oluyor. mudafın ileyh ise el takısı alması gerekmiyor mu? yani usbuin yerine el usbui olması gerekmez mi?

cevap: Hayır, muzafun ileyhin el alması gerekmiyor. Marife ise el alır, değilse almaz. Muzaf’ın nekire ya da marife oluşu da ona göre belli olur.

 

soru: Hocam قبل الصلاة ve بعد الدرس terkipleri muzaf muzafun ileyh mi oluyor? Muzaf m.ileyh ise diğer gördüğümüz izafet terkiplerinden daha farklı bi mana veriyoruz,

قبل الصلاة

Namazdan önce

باب البيت

Evin kapısı

Şayet باب البيت terkibiyle aynı ise o da “namazın öncesi” olması gerekiyor. Buna göre mahzuf bir harfi cer mi var?

cevap: Ba’de Kable zaman zarfıdır. Onlarla yapılan terkib de zarf+muzafunileyh terkibidir. Türkçe’ye çevrilirken söyleyiş farklılaşması her zaman mümkün ve kaçınılmazdır. Bütün çevirilerde bu böyledir….

 

soru: 21:27 de ümmühatul tullabi dediniz. Ama öğrenciler erkek ümmukumul tullabi olması gerekmiyor mu? ya da ümmuhatul talibati

cevap: Alıştırmalarda mubtedayı dişileştirmemiz gerekiyor. Mubteda dişileşince haber de dişileşiyor. Haber kısmı muzaf olunca, aklınıza muzafun ileyhin de dişileşmesi gerektiği gibi bir şey geliyor. Halbuki muzafun ileyh’in cümledeki tek görevi muzafa karşıdır ve o görev de muzafı tanımlamak/tanıtmaktır. Erkek öğrencilerin de anneleri olabilir (ummehatu’t tullâb), kız öğrencilerin de anneleri olabilir (ummehatu’t-tâlibât). Burada amaç mübteda’yı dişileştirmek olunca haberler de dişileşti ama haberin muzafun ileyhi dişileşmek şartı olmadığı için öyle bırakıldı.

 

soru: ummukumul-tullabi diye bir ifade ise anlamsızdır. Böyle bir ifadeyi neden kurdunuz tam çözemedim…

cevap: Cümle zaten e-entunne (siz bayanlar) diye başlıyor. Ummukum (siz erkeklerin annesi), ettullabi (erkek öğrencilerin)… şeklinde olur ki tamamen yanlış olur.

 

soru: hocam pardon Ümmukumul değil Ümmuhumul tullabi diyecektim yani erkek öğrencilerin anneleri ya onlar anlayamadım hala

cevap: entünne diye başladığımız bir cümleye ümmühüm diye devam edemeyiz. Çünkü “ümm” tekildir. Eğer Tullab kelimesi yerine zamir kullanacaksak o zaman da tullab diyemeyiz. Çünkü zamirle onları kastetmişiz zaten. Birden çok erkek öğrencinin tek bir annesi olabilir bu durumda da entünne değil enti diye başlarız. Bir iki doğru cümle örneği yapalım:

 

E-enti ummu’t-tullâbi/tâlibâti.

E-enti ummuhum/hunne.

E-entunne ummehatu’t-tullabi/talibati.

 

Alıştırmada mubtedayı dişileştir diyordu. Biz de öyle yapınca haber de dişileşti. Yani Âbâ yerine ummehat oldu. Ancak baba ve anne sahibi olmak açısından erkek ya da kız çocuklar arasında bir fark yok. Bu nedenle erkek çocukları kız çocuklara çevirme gereği yoktur.

 

Eğer ne görürseniz dişileştirin denilmiş olsaydı, tullabı talibat yapardık derste…

 

soru: Derste geçen diyalogda; 12:40‘ta ‘men zehebe meaha’ ifadesinde, fail belli olmadığı halde fiil müzekker durumda. Bu, kadının Riyad’a yalnız gidemeyeceğinden yanında gidecek şahsın erkek öngörüldüğü için mi böyle, yoksa failin belirsiz olduğu durumlarda fiil müzekker mi olur?

cevap: Yakaladığınız ayrıntı için teşekkürler. Söylediğinizin her ikisi de doğru ve geçerli. Cinsiyetini bilmediğimiz bir varlık için müzekker çekimle cümle kurarız. Yalnız burada bir de cinsiyetin erkek olduğu belli. Çünkü Suudi Arabistan kuralları gereği bir kadının yalnız başına yolculuk etmesine izin verilmiyor. Yanında mahremi olan birine ihtiyaç oluyor.

 

soru: 24.dkk’da “ihtibârukum” lafzını nesne durumunda yani “ihtibârakum” olarak okumamız gerekmiyor mu?

cevap: İhtibâruküm ifadesini nesne yapacak bir fiil yok burada. Bu sayfada iki cümlede geçiyor bu lafız. Her ikisinde de “ihtibarukum” olması gerekir. İhtibarukum ifadesi her ikisinde de mübteda konumunda olduğu için merfu’ okunmalı. Yine de kastınızı daha iyi anlatırsanız yardımcı olabilirim.

soru: kastım şu idi: Yapılacak olan iş sınav olduğu için bu lafzı nesne konumunda okumamız gerekmiyor muydu?  Lakin ifadenizdende anladığım kadarıyla “nesne”yi sadece fiil cümlelerinde arayacağız.

cevap: Cümlede nesne olması için bir fiil olması gerekir. Fiil olması da yetmez, fiilin geçişli yani nesne alan bir fiil olması gerekir. “Sınavınız ne zaman?” sorusunda fiil yok, nesne yok. Ama “sınavı ne zaman yapacaksınız?” deseydik, sınavın nasbedilmesi gerekecekti. Yapma fiili bu cümlede yok halbuki

 

18. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 16

 

soru: 18:38‘deki “hi” ifadesi “hiye+İ” den mi geliyor, yani “benim onlarım” gibi bir kalıp mı?

cevap: Hayır, oradaki “yâ” nın mütekellim yâ’sı ile ilgisi yoktur. “hiye” tekil dişi ve şuursuz çoğullar için kullanılan zamirdir.

 

soru: benim kırık çoğullarda söyle kafam karıştı siz kalıp bir vezin veriyorsunuz, mesala mefaailu vezni ve örnek mesaacidun ama bu zaten çoğul hali için kalıp. Ben mescid kelimesinin tekil halinin mefaailu şeklinde çoğul yapılacağını nasıl anlayacağım, yani kırık çoğulların tekil halleri için ezberleyebileceğim kalıplar var mı? bu şekilde ezberledigimde çoğul bir kelimeyi ve veznini anlıyorum ama tekil halini kestiremiyorum.

cevap: Malesef hangi tekil kelimenin hangi vezinle çoğullanacağına dair matematiksel kesinlikte bir kural yok. Yaklaşık 20 kadar çoğul vezni var ve bazı kelimeler aynı anda birden fazla vezinde çoğullanabiliyorlar. Burada kelimeleri öğrendikçe çoğulları ile zihinde eşleştirmek gerekiyor. Ama korkmayın, bu çok zor değil. Zamanla öngörü ve tahmin de işe yarıyor. Öğrendiğiniz çoğulların tekil halini de bulup ezberlemeniz ve sözlük kullanmanız yeterli. Bu bir öğrenme değil, ezberleme ve aşina olma konusu.

 

soru: Tevbe suresi 5.ayette “El-eşhuru’l-hurum” kalıbı geçiyor. Eğer ki gayr-i âkil isimleri müfred/müennes kabul edeceksek, burada neden “El-eşhuru’l-haram” denmiyor da, “hurum” deniyor çoğul olarak? “Eşhurul” ifadesi “ay” kelimesinin çoğulu/cemi’si. “Hurum” kelimesi ise “haram”ın cemi’si.

Doğrusu, araştırdım ama “harâm” kelimesinin müennes’ini bulamadım. Hâliyle müennes yerine müzekker kullanmak zorunda gibiyiz. Ancak en azından “tekil” kullanmayı beklerdim, onun yerine de çoğul kullanılmış “hurum” şeklinde. Nasıl açıklarız bu durumu hocam?

cevap: En genel kural aslında sıfatın mevsufa uyumlu olmasıdır. Şuursuz çoğullar için özel bir kural getirilmiş ve bu genel kurala istisna olmuştur. Çoğunlukla bu istisna geçerlidir. Az durumda ise istisna yerini genel kurala bırakır. Yani akılsızlarda tam uyum olduğunda bunun az bir kullanım olduğunu biliriz fakat yanlış demeyiz.

soru: Peki sizce yorumum doğru mu? Yani eğer harâm(müzekker/müfred) kelimemize muadil olarak harâmetun(müennes/müfred) kelimemiz de mevcûd olsaydı, belki de El-eşhuru’l-harâmetun denecekti fakat müfred müennes olarak harâm/hurum kelimesi yerine kullanabileceğimiz bir kelime yok gibi.

Bir de yine cinsiyet uyumuyla ilgili bir sualim var sevgili hocam. Okuduğum bina kitabında şöyle bir ibâreye denk geldim(sizinle modern usul Arapça’ya devam ederken, medrese de klasik usulu takip ediyorum)..

بشرط أن يكون جميعُ حروفِهِ أصْلِيَّةً.

(Harflerinin tamamının asıl olması şartıyla)

Şimdi hocam sorum şudur,

muzaf/muzafun ileyh terkibinde gramer açısından aslolanın muzaf olduğunu söylemiştiniz. Yani muzafa göre cinsiyet, teklik/çokluk veya irab uyumu yapılır demiştiniz. Zaten kitaplarda da öyle yazıyor.

 

Fakat burada جميعُ حروفِهِ ifadesi(Harflerinin tamamı), أصْلِيَّةً (Asliyyeten) ifadesine bağlanmış. جميع ifadesi lafzen/gramatik olarak müzekker gözüküyor. Ve bir kelimenin cinsiyeti muzafun ileyhe göre değişmez, kendindendir. Eğer cemiu ifadesi müzekkerse, neden asliyyeten ifadesine(müennes) eşitledik onu?

Zirâ جميع حروفه أصلِيًّا şeklinde yazsak daha iyi olmaz mıydı? (Asliyyeten yerine asliyyen yazarak, mef’ul’u müzekker yaptım).

 

Fail meful arasında cinsiyet uyumu gözetilmez ama burada bir denklik söz konusu, yani kısmen isim cümlesi kuralları gözetilmeli diye düşünüyorum. Zira müzekker bir şeyin müennes bir şeye denk olması mantıksız olduğundan, isim cümlelerinde cinsiyet gözetilir. Aynı mantık bu tarz bir cümle içinde geçerli olmalıdır kanaatimce. Burada da denklik söz konusu. “Harflerin TAMAMININ asıl olması” isteniyor.

 

Ne dersiniz hocam? Sizce neden müzekker bir isim olan cemi’ ifadesini, asliyyeten gibi bir müennese eşitlemiş asliyyen gibi bir müzekker yerine?

cevap: Arapça’nın kelime türetme yetenekleri çok fazla. Eğer ihtiyaç olsaydı üretebilirlerdi. Onların yerine başka kelimeler kullanıldığından çoğunlukla gerek kalmıyor. Yani kelime yok diye kullanılmamış diyemeyiz. İhtiyaç olsa türetilirdi. Bu konuda en çok da şairler sever deney yapmayı…

 

soru: Hocam 16. dersin 2. etkinliğinde حمار kelimesinin çoğulu حُمُرٌ olarak verilmiş. bir önceki etkinlikte ise الحمير olarak yazılmıştı. Sebebi nedir?

cevap: İkisi de حمار  kelimesinin çoğuludur.

 

19. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 17 !!

soru: 26.08’de “Ulemâu kibârun” dedik. “Ulemâ-u” kelimesinin sonundaki hemzenin zâid olduğunu ve müenneslik alameti olduğunu biliyorum. Bu durumda ulemâ kelimesi müennes kabul ediliyor. Sıfatı da müennes olmalı. “Kibârun” sıfatı hem müzekker hem de müennes için mi kullanılıyor?

cevap: Sondaki hemze dişilik alametidir diye genel geçer bir kural yoktur. Aynısı yuvarlak te ile ilgili de geçerlidir. Hamzanın te’si vardır ama erkeğin hasıdır. Ef’alu veznindeki renk bildiren sıfatların dişilerinde durum söylediğin gibidir. Meselâ بَيْضَاءُ (beyaz) gibi. Ulema erkektir.

 

soru: Bu derslerin sonundaki kelimeler, her dört kitap bitince toplamda makul düzeyde bir arapça kelime dağarcığı sağlayabiliyor mu acaba, merak ettim.

cevap: Bence bayağı bir kelime öğrenmiş olursunuz. Kelime dağarcığı zamanla gelişecektir. Aynen söylediğiniz gibi “makul düzeyde” bir kelime dağarcığınız oluyor.

 

soru: 4.32’de “eyne kutubil cedidetun” yerine “eyne kutubil cedideti” olması gerekmiyor mu? Kutub ve cedide sıfat tamlaması olduğu için hareke uyumu gerekmiyor mu?

cevap: Doğru okunuş: “Eyne’l-kutubu’l-cedîdetu” şeklindedir. Sıfat tamlamasında hareke kuralına uyullmuştur. Burada kutub gelimesini esre ile okutacak bir amil yoktur.

 

soru: 5:30‘da neden essaatul yabaniyyetu ‘da essaatul yabaniyyeti değil?

cevap: Bu bir sıfat tamlaması. Türkçe düşünüyor ve ‘Japon Saati’ Türkçe’de isim tamlaması olduğu için öyle söylüyorsunuz. Halbuki Arapça düşündüğünüzde bu tamlama ‘Japon Saat’ yani ‘Japon olan saat’ şeklindedir. Sıfat tamlamalarında tamlayan ve tamlanan hem son hareke hem cinsiyet hem sayı hem de nekire marifelik olarak birbirine uyar.

 

Bu yüzden : es-saatul yabaniyyetu olur.

 

Sizin söylediğiniz ‘essaatul yabaniyyeti’ ifadesi ne isim ne de sıfat tamlamasıdır. Tamamen yanlıştır. Çünkü isim tamlamasında muzaf eliflam almaz. Yani isim tamlaması yapsak :’saatul yabaniyyeti’ derdik. Bunda da anlam tamamen değişir, ‘Japon kadının saati’ şekline dönüşürdü.

soru: 5. 24 dk da السرر مكسورة derken sıfat tamlaması olup مكسورة marife gelmesi gerekmez mi ?

cevap: Bu sıfat tamlaması değil cümledir. Zaten ikisinin de EL almamış olması bize bunun cümle olduğunu gösterir.

 

ES-Sururu meksuratun: Yataklar kırıkTIR. (cümle)

 

ES-Sururu-EL-meksuratu: Kırık yataklar. (cümle değil sıfat tamlaması)

 

Özetle sıfat tamlaması olmadıklarını zaten bu EL uyumsuzluğundan anlıyoruz.

 

soru: 26:00 da olduğu gibi sonu tenvin almayan bir vezinle çoğul yapılan bir kelime sıfat tamlamasında kullanıldığında harekesine uygun olarak, sıfatın tenvininin de düşmesi gerekmez mi? Yani (ulemau kibarun) değil de (ulemau kibaru) Böyle olmasının sebebi nedir?

cevap: Gayr-i munsarıf olmak kelimeye has  bir özelliktir. Merfu mensub ve mecrur olmakta sifatlar sifatlanana uyum sağlar. Nekre ve marife olmakta da uyum sağlarlar. Her tenvin almayan marifedir denemez. O kelimenin tenvinsiz olmasi gayr-i munsarif olmasındandır. Yoksa kelime nekredir. Ancak onun sıfatı gayr-i munsarif olmadigindan tenvin alabilmiştir. Çünkü sıfatladığı kelime nekredir. Bu cevabı telefondan yazıyorum.

20. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 18

soru: Hocam 29:51 saniyede fihi sabburateni yazdığı halde fi şeklinde okudunuz. Doğrusu nedir acaba?

cevap: fihi demişim. Doğrusu da budur… he harfi çok güçlü bir harf değil. Zayıf okunur. Yine de ben orada he’yi duyabildim ….

 

soru: 16.00 daki bu oğlan fakirdir, aynı zamanda da yetimdir. Cümlesi iki cümleden oluşmaktadır bu iki cümleyi bağlasak ellezi yi elveledun den sonra mi koymalıyız yada burada ellezi yi kullanırsak nasıl bir cümle kurardık.

cevap: genelde ellezi gibi ismi mevsulleri iki farklı düzlemde olan iki cümle için kullanırız. Sadece bir “ve” bağlacıyla birleştirebileceğimiz iki cümleyi neden ellezi ile birleştirelim? Mesela bir isim cümlesi ve bir fiil cümlesi ellezi ile birleştirilebilir…

 

soru: 29.56 da neden fiyhi oldu? Fiyhe olması gerekmez mi? Cerredildiği için mi acaba?

cevap: Fihi=Fi faslina demek. Yani “sınıfımızda”…  Fasl eril olduğu için fihi olmuş

 

soru: Hocam, bu derste geçen ‘kem aceleten lidderrâceti’ ifadesini, lam takısı ile birlikte ‘bisiklete ait teker’ olarak anlıyoruz. Burada lâm devre dışı bırakılsa, isim tamlaması (bisikletin tekeri) gibi  düşünülse ve   ‘ kem  aceleten derrâceti’ denilse, yine ‘bisikletin kaç tekeri var’ anlamı verir mi, yanlış mı olur?

 

Aceleten ifadesi tenvinli olduğu için muzaf olamaz. “Kem (aceleten) acelâtü’d-derrâceti” dediğinizde sizin dediğiniz anlam olur. Parantez içindeki temyiz zaten anlaşıldığı için atılır. İlk haliyle de cümle güzeldir. Aceleten kelimesi bu temyiz haliyle muzaf olamaz yani…

 

21. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 19

soru: 26.45 de bir kısım ülke isimleri marife gelirken, Malezya ismi neden nekre kullanılmış acaba?

cevap: Ülke isimlerinin tamamı marifedir. Ancak bazılarının başına harf-i tarif gelir, bazılarının başına gelmez. Bu ülke isimlerini harf-i tarif alıp almadığına göre ezberlemekte fayda var. Karşımıza çıktıkça ezberleriz bunları. Harf-i tarif gelip gelmemesinin günlük pratik konuşmada Arapların öyle uygun görmesiyle ilgisi vardır. Bunda kelimenin söylenişi, ağza nasıl yakıştığı, başka kelimelerle karışma ihtimali gibi saikler rol oynar. Ancak bunlar için genel bir kaide yoktur.

 

soru: 38.dk’da “kem?” sorusunun temyizi olan “semenü” niçin nasbedilmiş olarak gelmedi?

cevap: Türkçe’den gidersek, bazen çarşıda pazarda bir şeyin fiyatını sorarken, “Bu kaç para?” ya da “Kaç lira?” demek yerine “Kaça?” diye sorarız. Çünkü konunun alışveriş olduğunu iki taraf da bilmektedir. Birim ya da tür belirtmeye gerek duymayız. Bazen de “Bunun fiyatı kaç lira?” demek yerine “Bunun fiyatı kaç?/ne?” diye sorarız. Burada da Arapça’da mahzûf dediğimiz, atılmış bir temyiz var. Yani bilindiği için söylenmemiş. Cümlenin tam hali şöyle:

 

“Kem riyâlen semenu hâze’l-kitâbi”

 

Buradaki “kaç” ın cinsini belli eden temyiz “riyal”dir. Ancak soruyu soran kişi, satanın zaten riyal üzerinden sattığını bildiğinden ya da fiyat birimini söylemeyi satıcıya bıraktığından, bir de pratik bir söyleyiş olması için riyali “hazf”etmiştir. Yani “mahzûf” kılmıştır.

 

Bütün dillerde olduğu gibi Arapça’da da söylenenler kadar söylenmeyenler de önem taşır. Hatta Arapça’da daha fazla önem taşır. Böyle cümleler analiz edilirken, arada bir mahzûf temyiz olduğu mutlaka belirtilir.

 

Peki semen kelimesi neden temyiz olmadı? Çünkü “kaç”ın birimini vermiyor. Semen fiyat demektir. “Kaç fiyat?” şeklinde bir anlam yok orada. Zira fiyat bir tanedir. Ancak bir başka cümlede:

 

“Bu ihale için kaç fiyat almanız gerekiyor?” deseydik işte buradaki fiyat temyiz olurdu.

“Kaç” sorusu yeterli gelmiyor. Karşımızdaki bize “ne açıdan kaç?” diye sorma gereği duyuyor. Kaç kilo mu, metre mi, adam mı.. ne olduğunu merak edecek. Biz de “kaç” dedikten sonra sayısını sorduğumuz şeyin birimini veriyoruz ve bunu nasbederek yapıyoruz. İşte bu nasbettiğimiz şey, anlamdaki kapalılığı giderdiği için adı temyiz oluyor.

 

Sadece “kaç” için değil. İlkokulda mesela 50 yazardık, öğretmen bunun birimi ne diye sorardı. Orada da 50 kg. desek “kg.” temyizdir. “Birimi ne?” sorusunun cevabı temyizdir.

 

soru: Sevgili hocam “Gudâmâ” sıfatını kullandık çoğul olarak. Acaba bu sıfatı, isim olarak kullanabilir miyiz? Daha doğrusu sıfatlar isim olarakta kullanılabilirler mi?

“Eskilerin/kadîm olanların meclisi” veya “Kudemâ meclisi” gibi bir terkip kullanmak istesem,

“Meclisu’l-gudâmâ” diyebilir miyiz?

Sanıyorum kullanabiliriz, çünkü bunlar sıfat-ı müşebbehe olarak türemiş sıfatlar ve ism-i fail olarakta kullanılabildiklerini okumuştum diye hatırlıyorum.

cevap: Kullanabiliriz.

soru: “Kem semenun” kaç para anlamında kullandık. Neden diğer temyizler gibi mansub olmadığını sorabilir miyim hocam? “Kem semenen” olmasını bekledim.

cevap: Kem semenu = Kaç para değil, “fiyatı kaç” demek. Semen fiyat demek. Kem semenen dersek kaç tane fiyatı var demek olur. O zaman da peşin fiyatı taksitli fiyatı gibi fiyat sınıflarını saymak zorunda kalır satıcı. Ama kem (riyalen) semenu… dersek fiyatı kaç riyal demiş oluruz. Burada riyal (yani para birimi) eğer başka bir para birimi kullanılmayacaksa genellikle hazfediliyor. Ya da daha kolayı bikem haza?

 

soru: semaniyetü gısasin ifadesinde(11:30)  gısasin kelimesi gissa nın çoğuluysa , ki öyle galiba, gıssa kelimesi  müennes değil mi? o halde semaniye gısasın olması gerekmiyor mu? yani gıssa müennes, semaniye müzekker şeklinde?

cevap: Orada bir yanılma olmuş. Dikkatiniz için teşekkürler. “Semâniy kısasin” olması lazım.

 

22. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 20

 

soru: 17. dakikada neden semaaniyu yerine semaaniye şeklinde kullandık açıklayabilir misiniz?

cevap: 3’ten 10’a kadar sayılarda sayı ve sayılan varlık bir isim tamlaması şeklinde gelir. İsim tamlamalarında muzaf cümlede ögelik görevi yapar. Muzafun ileyh ise sadece muzafı tanımlamakla görevlidir. 3’ten 9’a kadar sayı tamlamalarında sayı muzaftır. Cümlede de görevi nesneliktir. “Hamide sekiz şehir gezdi.” cümlesini Türkçe düşünürsek nesne şehirdir. Ama Arapça’da şehir muzafun ileyh konumunda ve cümlede sadece muzafı tanımlıyor. Muzaf ise “Sekiz” kelimesidir. Arapça’da nesneler nasbedilir. Yani üstün (fetha) ile okunur.

 

soru: fihi fiha farkı nerede ortaya çıkıyor?

cevap: İçinde olunan şey eril bir varlıksa fihi, dişil bir varlıksa fiha deniyor.

 

soru: 30:54‘te “fihi aşru bakaraatin” dediğiniz yerde, fi nin kendisinden sonra gelen ismi esreli yapması sadece bakarat kelimesinde mi geçerli? Ben kendim denerken orada “fihi aşri bakaraatin” dedim, yanlış olduğunu görüyorum, ama tam anlayamıyorum.

 

cevap: İsim cümleleri, mübteda ve haber’den oluşur. Mübteda da haber de merfudur. Yani kabaca (ötrelidir). “Fihi” haberdir. Aşru da mübtedadır. Hu’yu hi yapan fî’dir. fi harfi cerri ve “hu” zamiri özel statülerinden dolayı (daha sonra göreceksiniz) ötreyi alamıyorlar. Aşru ise kendinden beklendiği gibi ötreyi alıyor. Üçten ona kadar olan sayılarda sayının yanına gelen sayılan varlık muzafun ileyh oluyor. Bu nedenle her muzafun ileyh gibi esreli okunuyor. Burada talebe bakaratin ifadesini “fi” nin esreli okuttuğunu zannettiği için “neden aşru da esreli okunmuyor?” diye soruyor. Bu okunuşların nedeni kısaca bunlardır. Derslerimi takip etmeye devam ederseniz, bu hususları o kadar çok tekrar ediyorum ki, öğrenmeyen kalmıyor.

 

soru: Dakika 31:50 deki 5.sualde müsteşfa kelimesi elif-i meksura ile bittiği için müennes değil mi ? yani dolayısı ile cevapta fihi yerine fiha demek gerekmez mi ? yoksa müsteşfa kelimesinin sonundaki harf müenneslik alameti olan elifi meksura değil de başka birşey mi ?

Sualinizin cevabı için sitemize buyrun:

http://www.tekellum.net/2015/11/arapcada-mustesfa-kelimesi-muzekker.html

 

23. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 21

 

soru: min biladin muhtelifetin derken neden nekre olmuş? min el’biladi’l-muhtelifeti denemez mi?

cevap: Burada “birçok değişik ülkeden” anlamı vardır. Bu nedenle de nekire gelmiştir. Eğer mesela sekiz on ülke sayılmış olsa ve bir sonraki cümlede o ülkeler kastedilerek “bu değişik ülkelerden” demiş olsak, el, ile olan kullanım da doğru olur… Yani bilinen ve kastın anlaşıldığı ülkeleri belirtirken el kullanılabilir.

 

soru: Mübteda ve haber 2 durumda uyum içinde olur dediniz. Haberi mukaddem mübtedayı muagger yaptık.(fihi nafizetani)buradaki uyumu açıklayabilir misiniz?

cevap: FİHİ şibh-i cümledir. Birçok şeyi yutar, üzerinde göstermez. Mübteda ve haber cinsiyet ve sayı açısından uyumludur. Nafizetani tesniye ve müennes olduğu için siz de haklı olarak FİHİ de bu özellikleri arıyorsunuz. Şibh-i cümle kimseye uyum sağlamak zorunda değil. Biraz özgür. 🙂 Mesela FİHİ yerine bir ism-i işaret kullanmak durumunda olsaydık: HÂTÂNİ NÂFİZETÂNİ demek zorundaydık. Ya da pencereleri mübteda yapsak: ENNAFİZETÂNİ CEMİLETÂNİ derdik. Genel kural bu, kuraldan sıyrılabilenler var…

 

soru: Başka bir videoda aynı bu kitabın anlatıcısı eşşeyhu bilalun ifadesine sıfat mevsuf ilişkisi var ded,i siz bedel diyorsunuz. Hangisi doğru?

cevap: Bilal Şeyh’in sıfatı değil ta kendisidir. Bu nedenle de bedelidir. Sıfat mevsuf ilişkisi yoktur. Yanlışlıkla öyle söylenmiştir diye tahmin ederim..

 

soru: Neden bazı ülke isimlerine el takısı getiriliyor ve bazılarına getirilmiyor? Bunları yazarken nasıl anlayabiliriz?

cevap: Bu tamamen Arapların inisiyatifinde olarak gelişmiş bir şey. Aynı durum İngilizce’de de vardır ve bir ezber meselesidir. Ancak Araplar açısından elbette bir mantığa dayanır. Mesela günlük hayatta kullanılan başka bir kelimeyle karışmaması bu nedenlerden biridir. Büyük bir sorun teşkil etmiyor, insan duydukça ezberliyor.

 

soru: ismuhu eşşeyh buradaki şeyh bedel değil mi? Siz bilal dediniz sanki. İsmi işaretlerden sonra gelen el takısı olan isim bedel denmişti.

cevap: İsm kelimesi mubtedadır. Eş-şeyh de haberdir. Biri mübteda biri haber olan iki kelime birbirine bedel olamaz. Ayrıca eş-şeyh kelimesi ism-i işaretten sonra gelmiyor. İsm-i işaretler haza, hazihi, zalike, tilke gibi isimlerdir. Hu ise zamirdir.

 

25. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 23

 

soru: Muzaf ‘ın sıfatı tenvin alır mı ? Muzaf da tenvin yok ama sıfatında tenvinli okumuşsunuz.  Sorduğum yer 19.37 ‘ dakika dan itibaren başlayan 6. ve 7. örnekler de .

cevap: Muzafın sıfatı tenvin alabilir, bunu söyleyebilir. Muzafın kendisi tenvin almaz.

 

soru: Benim elimdeki kitapta, sizdekinden farklı olarak, parçada geçen diyalogda  ‘eyne İshak’ sorusuna ‘harace ilâ’l müdîri’ cevabı verilmiş. Türkçe olarak düşündüğümüzde ‘müdüre çıktı’ tercümesi bir sıkıntı olarak görünmüyor ancak bu ana kadar hep, harace fiili ile  min harf-i cerrin kullanıldığını gördük. Kısacası hocam, harace fiili, min harf-i cerr ile kullanılıp kullanılmadığı Türkçemizdeki gibi ‘müdüre çıktı’ anlamı verilebiliyor mu, bu hata mı?

cevap: Nereden çıktığı belli olduğu için “min” kullanılmasına gerek duyulmamış. Mantık yürüterek böyle bir cümle kurulabilir.

1. Cilt Videoları Hakkında – SORULARINIZ ve CEVAPLARI

  1. video / Durûsu’l-Luğati’l-Arabiyye Kitabı Cilt 1 – Ders 1a Soru: hocam heze ye tanımlı dedik. “Bu faydalı bir ilimdir” cümlesinde fayda...